Hukuk Fakültesi Dekanı 24-25 Kasım 2011 de Brüksel’de Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen Jean Monnet konferansına katıldı.
Global ekonomik kriz ve Avrupa para birimi euronun geçirdiği sarsıntıları ve ilk Yunanistan olmak üzere üye Devletlerin bazılarında görülen aşırı borçlanmanın ortaya çıkardığı krizi gündeme getiren ve başta Nobel Ekonomi ödülü sahibi Columbia Üniversitesi profesörü Mundell olmak üzere bilim adamlarının katıldığı Jean Monnet konferansı Komisyon Başkanı Barrosso’nun konuşması ile başladı. Avrupa Parlamentosu eski Başkanlarından Baron Crespo, Floransa Avrupa Üniversitesi Enstitüsü Başkanı Borrel, Komisyon’un eski başkan yardımcılarından Viscont d’Avignon ve çok sayıda konuşmacı görüş bildirdi. 2006 yılında Avrupa Komisyonu tarafından Jen Monnet profesörü ünvanı verilen Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, kendisine verilen bu ünvanı Türkiye’de kullanmamakla beraber, Brüksel’de yapılan Jean Monnet p rofesörleri toplantısına katıldı ve gerçekleştirdiği çok sayıda ikili görüşmelerle Yeditepe Üniversitesi’nin yabancı üniversitelerle başlattığı kapsamlı işbirliği projelerine ilişkin fikir teatisinde bulundu.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Prof. Dr. Kabaalioğlu: ”Türkiye AB’nin rakibi değil, ortak çıkarları olan bir aday ülkedir.”
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, zayıf bir Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’nin çıkarına olmadığını belirterek, Türkiye’nin AB’deki yeni ekonomik yapılanma sürecine karşı yapıcı önerilerini gündeme getirmesi gerektiğini ve Türkiye’nin AB’nin rakibi değil, onunla ortak ekonomik ve siyasi çıkarları olan bir ülke olduğunu söyledi.
Can Girgiç
ELFA Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği Başkan yardımcısı da olan Dekan Prof. Dr. Kabaalioğlu, EurActiv Türkiye’ye yaptığı açıklamalarda AB’deki yeniden yapılanma sürecini, Türkiye’nin bu süreçteki konumunu ve son zamanlarda Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’nin müzakere sürecindeki tıkanıklığa karşı ortaya koyduğu ‘pozitif gündem’ kavramını değerlendirdi.
Kabaalioğlu, 8-9 Aralık’ta gerçekleşen AB liderler zirvesinde alınan mali uyum kararlarına İngiltere’nin katılmamasını AB’nin geçmişine dayanan bir gelişme olduğunu, ileride bunun değişebileceğini belirterek AB düzeyinde alınan ortak kararların bir veya iki ülke ile sınırlı kalmaması halinde AB’nin ileriye doğru adım atamayacağını kaydetti.
Kabaalioğlu, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye ile ilişkiler için ortaya koyduğu ‘pozitif gündemi’ de ‘ilişkilerin tamamen donmaması için bu şekilde bir formül yararlı’ bulmakla beraber, iki tarafın da enerjisini daha çok müzakere sürecini rayına sokmaya odaklamasının daha uygun olacağını ifade etti.
AB’nin, tüm politikaların tek bir çatı altında toplandığı bir yapıdan ziyade, farklı politikaların farklı ülke gruplarını kapsadığı bir çoklu yapılanma (İngiltere’siz mali birlik, Schengen’de sağlanamayan bütünlük, göçmen politikalarında istisna talepleri vb.) olma yolunda gittiği söylenebilir mi?
Avrupa Birliği bütünleşmesi 1980’li yılların sonundan başlayarak yeni politika alanlarını kapsamına almaya ve bu şekilde derinleşmeye hız vermiştir. Aynı süreç içinde AB’nin genişleme süreci de hız kazanmış ve 1986 itibarıyla 15 üyeli bir topluluk olan Avrupa Topluluğu, 2007 yılında 27 üyeli, ekonomik ve parasal birlik, ortak dış politika, Schengen ortak dolaşım alanı gibi politikaları gündemine almış bir Birlik haline gelmiştir. Çok sayıda üyeden oluşan bir Birlik içinde oydaşmanın sağlanması ve etkin bir karar alma sürecinin gerçekleştirilmesinde güçlüklerle karşılaşılmaktadır.
Üye devletlerin nasıl bir AB görmek istedikleri ile ilgili görüşleri de birbirinden farklıdır. Örneğin, İngiltere genellikle ‘hükümetlerarası’ dediğimiz daha gevşek ve ticari alanla sınırlı olan bir AB’den yana iken, Almanya gibi bazı ülkeler federal niteliklere sahip bir AB yönetişimini savunmaktadır. Bu farklılıkları uzlaştırmak her zaman mümkün olamamaktadır.
80’li yılların sonundan beri çeşitli zamanlarda çeşitli ülkelerin AB’nin yeni politika alanlarına katılmamayı seçtikleri görülmüştür. Örnek olarak İngiltere’nin 1989’da Avrupa sosyal Şartı’na taraf olmaması, İngiltere, Danimarka ve İsveç’in Ekonomik ve Parasal Birlik’e katılmamaları, İngiltere, İrlanda ve Danimarka’nın Özgürlük, Güvenlik ve Adalet Alanı ile ilişkili olmakla beraber, bazı uygulamaların dışında kalmaları sayılabilir.
Bugün görülen durum da aslında geçmişe, daha eskiye dayanan bir gelişmenin devamıdır. “Çok vitesli Avrupa”, “esnek entegrasyon”, “À la carte Avrupa” gibi bazı kavramlarla tanımlanan bu modele göre AB ilerlerken bütüncül entegrasyon yerine her üye devleti içine almayacak, Üye Devletlerin kendi isteklerine veya kapasitelerine göre farklı politika alanlarında yer alabileceği –bunu bazen kendilerinin seçebileceği, bazen de kriterleri yerine getirmek suretiyle dahil olabilecekleri- bir bütünleşme yapısı ortaya çıkacaktır.
Ancak burada bu modelin büyük bir hassasiyetle oluşturulması gerektiğini belirtmekte fayda var. Muhakkak ki, AB ileri giderken, mümkün olan en çok sayıda üye devletin katılıyor olması büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde, bu durum merkezkaç eğilimleri güçlendirerek AB’nin geleceğini tehlike sokabilir.
Merkel ve Sarkozy öncülüğünde geçtiğimiz haftalarda alınan kararlara bakacak olursak, İngiltere hariç neredeyse tüm Üye Devletlerin Avro krizine karşı alınacak önlemlere ve Antlaşma revizyonuna onay verdiği görülmektedir. Bu şekilde bir veya iki devletin yeni hamlelerin dışında kalması mümkün olabilir. Çünkü aksi takdirde AB’nin ileriye doğru adım atması mümkün olmayacaktır. Ancak bu tür yeni girişimlerin ve Antlaşma revizyonlarının tüm üye devletleri kapsamına alması ve dışarıda kalanların eğer zorunlu ise bir veya iki ülke ile sınırlı kalması kural olmalıdır.
Burada şunu da vurgulamakta yarar var. Bazı politikalara katılım tedrici bir süreç sonucunda da olabilir. Örneğin, 2004 yılında AB üyesi olan ülkelerin bir kısım hala Avro alanına dahil değildir. Ancak kriterleri karşıladıkları ölçüde bu alana girmektedirler. Yukarıda değindiğim gibi 1989’da Avrupa Sosyal Şartı’na girmeyen İngiltere, 1998 yılında İşçi Partisi hükümeti döneminde şerhini kaldırmış ve Şart’a taraf olduğunu açıklamıştır. Yani başlangıçta bir Üye Devlet yeni bir politika alanının dışında kalsa bile, belirli bir zaman sonra diğer üye devletlere katılabilmektedir. Eğer AB aldığı önlemlerde başarılı olup da, güçlü bir Avro alanı tesis ederse, belirli bir zaman sonra bunun İngiltere’yi de cezbedeceği ve Avro alanına girmenin kendi çıkarlarına daha uygun olacağı kararını vereceği beklenebilir.
Avrupa’daki yeniden yapılanma sürecinde Türkiye’nin AB ile kurduğu ilişkinin niteliğinde değişiklik beklenmeli midir?
Avrupa’da bir yeniden yapılanma süreci yaşanmaktadır. AB bugüne kadarki en önemli kazanımlarından biri olan Ekonomik ve Parasal Birlik’i güçlü ve krizlere karşı dayanıklı hale getirmeye çalışmaktadır. Bu da karar alma sürecini efektif hale getirmeyi ve tam anlamıyla ortak hareket eden, ortak kurallara tabi olan ve bu ortak kurallara uyulmadığı takdirde üyelere yaptırımların uygulanabileceği bir birliği oluşturmayı gerektirmektedir.
Her şeyden önce AB ile yakın ticari ve ekonomik ilişkileri olan Türkiye için bu süreci desteklemek önem taşımaktadır çünkü zayıf bir AB Türkiye’nin de yararına olmayacaktır.Türkiye’nin yapması gereken bu süreci yakından takip etmek ve yapıcı bir şekilde AB’nin geleceğine yönelik önerilerini gündeme getirmektir. Türkiye AB’nin rakibi değil, AB ile ekonomik ve siyasi alanda ortak çıkarlar paylaşan bir aday ülkedir. Türkiye’nin hedefi AB üyeliği olmuştur ve olmaya devam edecektir.
AB ile gümrük birliğinin yanında pozitif gündem olarak adlandırılan dış politikada işbirliği, vize kolaylaştırma gibi bazı alanlarda ortaklık ve yakın işbirliği önerileri üyeliğin alternatifi olamaz. Türkiye’nin hedefi bugün 500 milyon kişiyi barındıran bir büyük pazar ve dolaşım alanına sahip olan AB’nin karar alma sürecinde etkin rol oynayan, AB ticaretini, ekonomisini, dış politikasını şekillendiren lider bir Üye Devlet olmaktır.
Avrupa Komisyonu tarafından ortaya konan ‘pozitif gündem’, sizce yeterince altı doldurulmuş ya da doldurulabilecek bir kavram mıdır? ‘Pozitif gündemden’ beklentiler nelerdir?
Pozitif gündemin içeriği henüz yeterince belirgin değildir. AB yetkilileri de bunun üyeliğe alternatif olmadığını ve sadece Türkiye’nin AB müzakere sürecindeki tıkanıklıktan bir çıkış olarak önerildiğini öne sürmektedir. Öte yandan, Avrupa’da bazı çevreler bu pozitif gündem girişiminin, daha önce gündeme gelen ve Türkiye tarafından reddedilen imtiyazlı ortaklık fikrinin şimdi farklı bir kisve altında ortaya çıkması olarak görmek isteyebilirler. Yani “imtiyazlı ortaklığı kabul ettiremedik, onun yerine pozitif gündem adı altında kabul ettirebiliriz” diyebilirler.
Pozitif gündem henüz net olarak şekillenmemiştir. İçeriği Türk ve AB yetkilileri tarafından belirlenecektir. Bunu yaparken dikkatli olunması gerekmektedir. İlişkilerin tamamen donmaması için bu şekilde bir formül yararlı olmakla birlikte, iki tarafın da enerjisini daha çok müzakere sürecini rayına sokmaya odaklaması daha uygun olacaktır.
Haber için tıklayınız.
Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu Ghent Üniversitesi Yüksek Lisans LL.M. programında “Misafir Öğretim Üyesi” olarak ders verecek.
Belçika’nın önde gelen üniversitelerinden Ghent Üniversitesi, Hukuk Yüksek Lisans (LL.M.) programında “Misafir Öğretim Üyesi” olarak Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu görevlendirildi.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı olan Profesör Kabaalioğlu, Ghent Üniversitesi Yüksek Lisans öğrencilerine Türkiye-AB İlişkilerinin hukuki yönlerini, Adalet Divanı kararları ışığı altında anlatacak. Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği Başkan yardımcısı da olan Profesör Haluk Kabaalioğlu’na 2006 da Avrupa Komisyonu tarafından Jean Monnet profesörü ünvanı verilmişti. Kabaalioğlu aynı zamanda SEALS GD Amerikan Hukuk Fakülteleri Birliği UluslararasI Komitesi’ne ABD dışından seçilen ilk hukukçu olmuştur.
Geçen yıl bu görevi Cambridge Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve bir dönem AB Konsey Hukuk Müşaviri Prof. Dr. Alan Dashwood üstlenmişti.
Yılda iki kez birer haftada 15 er saatten 30 saat ders verilmesini öngören bu programı daha önce üstlenen Cambridge Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Profesör Dashwood, Kıbrıs’ı Türkiye’den önce AB üyesi yapmak amacıyla başlatılan kamuoyu oluşturma ve dezenformasyon çabalarına fiilen katılmıştı.1996 yılındaBirleşik Krallık Yüksek Komiseri’nin davetlisi olarakKKTC de Cumhurbaşkanından Bakanlar Kurulu üyelerine, yüksek yargıçlardan üst düzey hükümet yetkililerine kadar çok sayıda dinleyicinin yer aldığıkonferansta,Kıbrıs Türklerini AB üyeliğine ikna etmek amacıyla gerçek dışı açıklamalar yapan Profesör Dashwood’un konuşmasından sonrao tarihte KKTC de Rektör olarak görev yapmakta olan Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu söz almış ve”söylediklerinin Dashwood’un kendi yazdığı kitapta tamamen farklı olduğunu” ifade ederek AB Çevreleri ve Birleşik Krallık Yüksek Komiserliği’nin KKTC kamuoyuna yönelik yürüttükleri yoğun “propoganda ve psikolojik harekatta” bilim adamı sıfatı ile yer almasınıesefle karşıladığını belirtmişti.
Profesör Dashwood, Kıbrıs Türkleri’nin “Bölgeler Komitesi” gibi AB nin son derece önemli kurumlarında temsil edileceğini öne sürünce Kabaalioğlu, söz konusu Komite’nin tamamen istişari yetkileri olduğunu ve bu yetkilerin de sadece üç konuya ilişkin olduğunu belirterek, Dashwood’un -o tarihte son baskısı olan 1993 tarihli- kitabında söz konusu Komite’nin hiçbir önemi olmadığını yazdığını belirtmişti.
Hukuk Fakültesi Dekanı ve İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Kocaeli Sanayi OdasIMeclis toplantısında bir konuşma yaptı.
Türk sanayiininönemli bir bölümünü temsil eden Kocaeli Sanayi Odası Meclis toplantısında “Türkiye-AB İlişkilerinde son gelişmeler,Gümrük Birliği ve Vize”konularında bir saati aşan bir konuşma yapan Kabaalioğlu daha sonra sanayicilerin sorularını yanıtladı.
Toplantıdan sonra KSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu ve Meclis Başkanı E. Tuğrul,günün anısına bir İznik Çini örneği sundular.
Haluk Kabaalioğlu son on gün içinde TRT, NTV, TVNetve aHaber TV programlarına konuşmacı olarak katıldı.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, John Hopkins University School of Advanced International Studies işbirliği ile “Karşılaştırmalı Boşanma Hukuku” ve “Çocukların Korunması Hakkında Model Yasa” konulu iki uluslararası toplantı düzenliyor.
17-18 Eylül 2011 tarihlerinde yapılacak toplantıda “Boşanma Hukukunda Mukayeseli Yaklaşım” ele alınacak. 19-20 Eylül 2011 tarihlerinde ise Çocukların korunmasına ilişkin hazırlanan model yasa irdelenecek. Toplantılara Yeditepe Hukuk fakültesi öğretim üyeleri ve öğrenciler yanında çok sayıda yabancı ülkeden uzmanlar katılacak.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin üyesi olduğu, Paris X-Üniversitesi Nanterre Ağı’nın 16. Yıllık Toplantısı, 5 – 6 Mayıs 2011 tarihleri arasında Berlin’de gerçekleştirildi.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin de üyesi olduğu, Paris X- Nanterre Hukuk Fakültesi öncülüğünde kurulan ve Avrupa’da 45 üniversitenin katıldığı Nanterre Ağı (Network of European Universities in Political and Legal Studies) ve bu Ağ’ın Erasmus Konsorsiyumu 2011 yılı 16. Genel Kurul Toplantısı (The 16thAnnual Meeting of The Erasmus Representatives), bu Ağ’da yer alan 45 hukuk fakültesinden temsilcilerin katılımı ile 5 – 6 Mayıs 2011 tarihleri arasında Berlin Humboldt Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde (Juristische Fakultät Humboldt-Universität zu Berlin) gerçekleştirildi. Genel Kurul Toplantısı’na Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni temsilen, Fakültemiz Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim dalı öğretim üyesi Dr. Efe Dırenisa katılmıştır. Prof. Dr. Otmar Seul’un yönetiminde gerçekleştirilen toplantılarda öncelikle değişik ülkelerde Erasmus programının işleyişi hakkında fakülte temsilcileri bilgi vermişler, kendi fakültelerini tanıtıcı nitelikte sunumlar yapmışlardır. Bu bölümde söz alan Dırenisa, Fakültemiz’deki Erasmus programının gerek Fakültemiz’e gelen, gerekse yurtdışına Erasmus için gönderilen öğrenciler bakımından ne denli etkin biçimde yürütüldüğünü, rakamlar ve örnekler vererek açıklamıştır. Özellikle geçtiğimiz sene Erasmus yapmak için Fakültemiz’e 80 yabancı hukukçunun gelmiş olması, Toplantı’daki tüm üyeler tarafından takdir toplamıştır. Ayrıca 62 tane Erasmus sözleşmesi ile kırılması güç bir rekoru elinde bulunduran Fakültemiz’de, bu anlaşmaların etkin biçimde amaca uygun biçimde uygulandığının (meaningful exchange) altını çizmiş; başarılı olan her dersin de tanınmasına verdiğimiz önemi belirtmiştir. Erasmus yapmak için gidilen üniversitede girilen sınavlar ve bu sınavlardan alınan notlar ve kredileri gerek ilgili üniversitenin kendi not sisteminde ve gerekse ECTS’e uygun olarak düzenlenmesi hususu ile dönemlik kredi tutarının da 30 EC üzerinden hesaplanmasının da üzerinde durulmuştur. Keza verilen notların uyumlu hâle getirilmesi, ortak bir sistem ile bu uyumlaştırmanın sağlanabilmesi konusu da görüşülmüştür. Bu konu ile bağlantılı olarak Toplantı’da Erasmus öğrencilerinin kendi ülkelerinde almış olduğu notların, yabancı ülkelerde ne şekilde double-degree veya joint degreeyapılmasına katkıda bulunacak şekilde saydırılması konusu da ele alınmıştır. Bunun dışında hukuk alanında Erasmus eğitiminin arzettiği farklılık da değerlendirilmiştir. Hukuk eğitiminin genellikle milli nitelikte olması sebebiyle, Erasmus yapmak için gelen öğrenciler açısından uluslararası nitelikte ve özellikle İngilizce okutulan derslerin büyük bir önemi haiz bulunduğu, Toplantı’da dile getirilmiştir. Dırenisa da, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, bir kısmı yabancı akademisyenlerce okutulan, Türkiye’de hiçbir hukuk fakültesinde bu sayıda olmayan İngilizce ve Almanca derslerin, aslında Fakültemiz’in Erasmus programını ne kadar cazip bir hâle getirdiğini, söz konusu derslerin içeriklerine de değinerek ortaya koymuştur. Dırenisa, özellikle Alman, Fransız, İtalyan, Polonyalı, Portekizli ve Litvanyalı temsilciler ile yaptığı görüşmeler sırasında, bu ülkelerden Erasmus programı için Fakültemiz’e gelen öğrencilerin, oldukça memnun kaldıklarını ve bu sebeple de Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Erasmus için Türkiye’ye gelmeyi düşünen öğrenciler arasında ilk tercih edilen fakülte olduğunu dile getirmiştir. Bu noktada Fakültemiz’in yurtdışında Türkiye’nin en çok tanınan ve en çok Erasmus anlaşması yapan hukuk fakültesi olması, başta ABD ve İngiltere olmak üzere, çeşitli ülkelerdeki üniversiteler ile ikili anlaşmalar ve işbirliği yapması hususları, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni gerek yurtdışında en çok tanınan Türk hukuk fakültesi, gerekse Erasmus anlaşmalarının etkin biçimde uygulanması sonucu ülkemizde Erasmus programına katılmak isteyen yabancı hukukçular bakımından en önemli fakülte konumuna taşımıştır. Son olarak, kurulan temaslar neticesinde, anlaşma bulunmayan iki yabancı hukuk fakültesi ile de Erasmus anlaşmasına sağlanmıştır.
Hukuk Fakültesini ziyaret eden ABDFederalMahkeme 3rd Circuit Yargıçı Brooks, Yeditepe Mezunlar Derneği’nin Çırağan Sarayı’nda düzenlenen balosuna katıldı.
Hukuk Fakültesini ziyaret eden ABD Federal Mahkeme 3rd Circuit Yargıçı Brooks, Yeditepe Mezunlar Derneği’nin Çırağan Sarayı’nda düzenlenen balosuna katıldı.
Yeditepe Üniversitesi Rektör ve Dekanları Federal Yargıç Brooks ile resepsiyonda
Loyola ÜniversitesiHukuk Fakültesiyaz okuluna burslu olarak katılan Yeditepe Hukuk Fakültesi öğrencileri Avusturya Yüksek Mahkemesini ziyaret ettiler.
YEDİTEPE ÖĞRENCİLERİLOYOLA ÜNİVERSİTESİ VİYANA YAZ OKULUNA KATILDI
New Orleans’da bulunan Loyola ÜniversitesiHukuk Fakültesitarafından Viyana’da gerçekleştirilen yaz okuluna burslu olarak katılan Yeditepe Hukuk Fakültesi öğrencileridiğer öğrencilerle birlikte Avusturya Yüksek Mahkemesini ziyaret ettiler.
Temmuz ayında Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, bu yıl altı öğrencisineViyana’daNew Orleans’da bulunan LOYOLA Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin’nin yaz okuluna burslu ve yarı burslu statüde katılma imkanı sağladı.
Öğrenciler, Avusturya’nın en seçkin hukuk fakültesi olan Viyana Üniversitesi’nde , alanında uzman olan Prof. Herbert Hausmaninger’dan karşılaştırmalı hukuk dersleri aldılar Profesör Hausmaninger, 1968 yılında Viyana Üniversite’sinde göreve başlamış, diğer yayınları arasında Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanan kitabı ile uluslararası düzeyde de ün yapmıştır
Prof.Dr.Hausmaninger ile iki hafta boyuncahergün Karşılaştırmalı Hukuk derslerine giren öğrencilerimiz sınava tabi tutuldu ve ikinci dönem Avrupa Birliği Hukuku, Uluslararası Özel Hukuk, Şirketler Hukuku, İnsan Hakları seçmeli derslerinden iki tanesini seçip bunlar üzerinde çalıştılar. Ardından seçtikleri iki dersten sınava girdiler.
Hafta sonları ise sırasıyla Prag, Salzburg ve Venedik şehirlerini kapsayan geziler, rehberler eşliğinde yapıldı. Öğrencilerimiz, Prag gezisinde Çek Cumhuriyeti’nin en prestijli okulu olan Charles Üniversitesi’nde AB Hukuku konulu bir sempozyuma katıldılar.
Viyana’da geçirdikleri süre boyunca,Avusturya Parlamentosu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ziyaret edilmiş ve Yargıtay üyesi bir yargıç tarafından kendilerine bir brifing verilmiştir. Ayrıca öğrenciler Viyana’nın önemli müzelerini gezmişlerdir.
Ayrıca öğrencilere değişik sanat etkinlikleri yanında özellikle opera gibi Viyana’nın ünlü performanslarını izlemeolanağı sağlanmış oldu.
Yaz Okuluna katılan öğrenciler izlenimlerini şöyle belirttiler: “Sınırları kalkan yeni dünyada, diğer eğitim sistemlerini tanıma, yeni şehirleri görme, Avrupa Birliği’nde diğer ülkelerden insanlarla tartışma şansı ve bu tartışmalar esnasında Üniversitemizin verdiği Almanca ve İngilizce eğitimlerini sınama şansı kazandık. Yeditepe’de olduğu gibi Avusturya’da da alanlarında en tanınmış profesörlerden ders alarak Avrupa’nın en güzel şehirlerinden birinde Amerikalı öğrencilerle 1 ay geçirdik ve önemli tecrübeler edindik. Gelecek yıl ABD de Washington College of Law Yaz Okulu yanında Erasmus olanaklarından yararlanmak istiyoruz”.
Viyana’daki yaz okuluna katılanYeditepe Hukuk Fakültesi öğrencilerinden bir grup Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinden E. Bilginoğlu, Yüksek Mahkeme Başkanı ve Profesör Dr. Hausmanniger ile.. Roma Hukuku profesörü olan Dr. Hausmanniger önümüzdeki dönem Yeditepe Hukuk Fakültesi’nde ders verecek.
Yeditepe Üniversitesi Uluslararası Ofis Direktörü ve Üniversitemiz Tarih bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Vehbi Baysan Washington’da canlı yayınına katıldı.
Yeditepe Üniversitesi Uluslararası Ofis Direktörü ve Üniversitemiz Tarih bölümü öğretim üyelerinden Yar. Doç.Dr. Vehbi Baysan Washington’da Arapça yayın yapmakta olan Al Hurra televizyonunun bir saatlik canlı yayınına katıldı. Programa ayrıca ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Philip Crowley, Sherbrooke Üniversitesi’nden Dr. Sami Aoun ve Dr. Abdulvahap Alkebsi katıldı.
Programı izlemek için tıklayınız.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Bilbao’da seminer verecek.
Bilbao Deusto Üniversitesi’nde düzenlenen ve dünyanın değişik ülkelerinden öğretim üyelerinin katıldığı doktora programında “AB Hukuku ve Üçüncü Ülkeler” konusunda seminer verecek olan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı,”her yıl Ağustos sonunda on günlük yoğun bir eğitim programı için 12 öğrencimizi gönderdiğim iz Deusto Üniversitesi ile ilişkilerimizin gelişmesinden duyduğu memnuniyeti” belirtti. (ABD ve AB ülkelerinde seksen kadar Hukuk Fakültesi ile yoğun işbirliği içinde olan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi 20 Mayıs 2011 de RotterdamErasmus Network üyesi çok sayıda AB ülkesi Hukuk Fakültesi’ni 26 Ağustos kampüsünde konuk etmişti.)
İspanya’nın önde gelen Vakıf Üniversitelerinden Deusto’da gerçekleştirilecek doktora programında ders verecekler arasında önceki ay Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni ziyaret eden Avrupa Adalet Divanı’nın eski kanun sözcüsü (advocate-generallerinden) Profesör Miguel Poiases Maduro, AB Hukuku konusunda yayınları ile ün yapan ve Michigan, Harvard Hukuk Fakültelerinden sonra şimdi NYU New York Üniversitesi’nde Jean Monnet kürsüsü başkanı olup aynı zamanda Floransa Avrupa Üniversite Enstitüsü ve Bruges Avrupa Koleji’nde dersler verenProfesör Joseph Weiler,London School of Economi csHukuk Fakültesi Dekanı veCambridgeÜniversitesi yayınları arasında çıkan AB Hukuku konulu case book yazarlarındanProfesör Damien Chalmers,DeustoÜniversitesi’nden Profesör Dr. Maria Pilar Canedo,Profesör Carlos Moreiro,Almanya’dan Profesör Theodor Haertch, Profesör Peer Zambensen gibi isimler bulunuyor.
Yeditepe Üniversitesi’nin üyesi olduğu REN -Rotterdam Erasmus Networkden 33 üniversite 19-22 Mayıs 2011 tarihlerinde İstanbul’da Yeditepe Üniversitesi’nde bir araya geldi.
Glascow, Manchester, Warwick, Helsinki, Stockholm, Kopenhag, Konstanz, Rejkavijk, İzlanda, Aix Marseille, Gent, Bruno, Budapeşte (elte), Bükreş, Sofya, Rotterdam, Paris 5, Bratislava, Üsküp, Rotterdam, Zagrep, Lizbon, Vilnius M.Romeris, Riga, Bergen, Granada, Salamancagibi bir çok üniversite’nintemsilcileriYeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin konuğu olarak İstanbul’da toplandı. Rotterdam Üniversitesi AB Hukuku Profesörü Dr. Jaap van de Zwaan, sekiz yıldırRotterdam Erasmus Network’ün üyesi olan Yeditepe Üniversitesi’nde toplanılmasından duydukları memnuniyeti belirterek gösterilen konukseverliğe teşekkür etti. Yeditepe Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Nurcan Baç’ın açış konuşması ile başlayan oturumdaDekan Prof. Dr. Haluk KabaalioğluYeditepe’de özellikle Hukuk Fakültesine çok sayıda Erasmus öğrencisinin gelmesinden duydukları memnuniyeti belirtti ve Erasmus programına büyük önem verdiklerini ve kendi öğrencilerinin de Avrupa’nın bir çok üniversitesinde eğitim görmelerinin son derece yararlı olduğunu, öğrencilerin “ufuklarının açıldığını” sözlerine ekledi.Network e üye bütün üniversite temsilcileri Erasmus çerçevesinde karşılaştıkları sorunları irdelediler, ortak master programları yapılmasının yararlı olacağını belirttiler.
Her yıl Yeditepe Üniversitesi’ni bir grup öğrenci ile ziyaret eden Loyola Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof Dr. Patrick Hugg ‘da toplantıya katılmaktan suyduğu memnuniyeti belirterekSoutheastern American Law Schools AssociationUluslararası Komisyonu başkanı olarakkomisyon üyesi Yeditepe Hukuk Dekanı ile bu komisyonda beraber çalışmaktan duydukları memnuniyeti belirtti.
Yeditepe Üniversitesi’nin Bağdat Caddesi Göztepe’de bulunanİSTEK sosyal tesislerinde verilen akşam yemeğinde yapılan konuşmalarda konuklar, Yeditepe Üniversitesi’nden son derece etkilendiklerini,kampüsün muhteşem olduğunu, gezdikleri laboratuarlardan ve özellikle kütüphaneden fevkalade etkilendiklerini anlatarak “Yeditepe’ye giden öğrencilerimiz anlatırdı ancak bizzat kampüsü gördükten sonra söylenenlerin az bile olduğunusöyleyebiliriz. Selçuklu Türk mimari stilinde özenerek inşa edilmiş modern kampüs, sosyal tesisleri, spor imkanları gerçekten çok etkileyici. Bundan sonra Yeditepe’ye öğrenci gönderirkeniçimiz daha bir rahat olacak.” dediler. Yeditepe Üniversitesi’nin her yıl Anadolu’nun değişik kentlerinden davet ettiği lise öğrencileri, lise müdürleri ve rehber öğrencileri için düzenlenen Boğaz gezisine de katılanyabancı üniversite temsilcileri İstanbul’un doğal güzelliklerinden etkilendiler.. Üst güvertede canlı müzik ve halk danslarından değişik folklor gösterilerini ilgiyle izlediler. Şehir hattı vapuru Kabataş’a yanaşırken geleneksel olarak çalınan Onuncu Yıl Marşı ile gezi sona erdi.
Yeditepe Hukuk Fakültesi’nin konuğu olan AB Üniversitelerinden çok sayıda hukuk fakültesi temsilcisinin katıldığı 20-21 Mayıs toplantılarından ve Yeditepe tarafından düzenlenen Boğaz Gezisinden izlenimler için tıklayınız.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun başkanı olduğu İktisadi Kalkınma Vakfı Avrupa Parlamentosu’nda bir toplantı düzenledi.
2 – 4 Mayıs 2011 tarihleri arasında Brüksel’de Avrupa Birliği kurumlarında üst düzey yetkilileri ziyareti kapsayan gezide Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nurcan Baç da Avrupa Parlamentosunda bir konuşma yaptı.
Bu kapsamda 3 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye-AB İlişkileri: Şimdi Ne Olacak? – Bugünün Algılamaları ve Gelecekteki Devinim” adlı bir toplantı düzenlendi. Toplantıda İKV’nin “Turkey: Past, Present, Future” adlı kitabı tanıtıldı ve Türkiye AB ilişkileri hakkında bir seminer gerçekleştirildi.
Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen toplantı İKV Başkanı ve Hukuk Fakültemiz DekanıProf. Dr. Haluk Kabaalioğlu ve uzun yıllardırbeş dönem İngiltere’den Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçilen Geoffrey van Orden tarafından yönetildi. Toplantının amacı AB içinde giderek önemini ve etkisini artıran bir kurum olan Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin AB üyeliği perspektifini bir kez daha gündeme getirebilmekti. Bilindiği gibi, Türkiye’nin AB katılım süreci bir süredir çeşitli zorluklar ve sorunlarsebebiyle arzu edilen şekilde ilerlemiyor. Süreci tıkayan faktörler arasında Kıbrıs sorununa ilişkin olarak AB’nin Türkiye’den liman ve hava limanlarını GKRY bandıralı gemi ve taşıtlara açma talepleri, iki büyük AB üyesi Almanya ve Fransa’da liderler düzeyindeki isteksizlik, Fransa ve GKRY’nin müzakere sürecinde bazı başlıkların açılmaların ı engellemesi bulunuyor. 2005 yılında başlayan müzakerelerde bugüne dek 13 başlık açılmış durumda. Önümüzdeki dönemde toplam 35 başlıktan sadece üçünün müzakereye açılması mümkün. Kalan başlıklar ise AB Konseyi’nin 2006 yılındaki kararı ve Fransa ve GKRY’nin blokajları nedeniyle açılamıyor. Bir çıkmaza doğru yol alan süreci canlandırmak için iki tarafın da çaba harcaması ve kamu kurumlarının yanında sivil toplumun da sürece desteğini ortaya koyması büyük önem taşıyor.
Toplantı, Türkiye’nin AB sürecinin kritik bir noktada olduğı bir sırada yapıldı. Geniş bir katılımla gerçekleştirilen toplantıya Türkiye’den Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nurcan Baç,İKV Başkanı ve Yeditepe Hukuk Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, İKV yönetim kurulu üyeleri Tamer Kıran ve İlhan Soylu, Adalet eski Bakanı Prof. Dr. Selçuk Öztek, Ulaştırma eski Bakanı Oğuz Tezmen, Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feroz Ahmad, yazar Nedim Gürsel, İstanbul Sanayi Odası Genel Sekreteri Mete Meleksoy, MÜSİAD Genel Sekreteri Eyüp Vural Aydın, Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Sait Akman,İKV genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas, İKV Brüksel temsilcisi Haluk Nuray, İKV Kıdemli uzmanları Zeynep Özler, Can Mindek, İKV uzmanı İlke Toygür ve İKV uzman yardımcısı Selen Akses katıldı.
Toplantının açış konuşmaları Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ile Avrupa Parlamentosu üyeleri Geoffrey Van Orden (Avrupa Muhafazakar ve Reformcu Grubu üyesi), Jan Zahradil (Avrupa Muhafazakar ve Reformcu Grubu Başkanı),Marietje Schaake (Avrupa Liberal ve Demokratlar İttifakı üyesi) ve Emine Bozkurt (Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı Grubu üyesi) tarafından yapıldı. Avrupa Parlamentosu Muhafazakâr ve Reformcular Grubu Genel Sekreteri Adela Kadlecova İKV yayını “Turkey: Past, Present and Future” adlı kitabı tanıtan bir sunum gerçekleştirdi. İKV Araştırmacıları tarafından İngilizce olarak hazırlanan kitap Türkiye ile ilgili olarak merak edilen, yanlış veya eksik bilinen bazı konulara ışık tutmayı amaçlıyor. Bu konular arasında Türkiye ile ilgili tarihi perspektifler ve imajlar, Türkiye’de din ve laiklik, hak ve özgürlükler, demokrasi ve sivil toplum, siyasal katılım, eğitim, iyi komşuluk ilişkileri, siyasi reformlar ve Türkiye’nin Avrupalılığı gibi konular bulunuyor.
Toplantının ikinci bölümünde Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Türkiye tarihi uzmanı Prof. Dr. Feroz Ahmad, yazar Nedim Gürsel, Adalet eski Bakanı Prof. Dr. Selçuk Öztek ve Ulaştırma eski Bakanı Oğuz Tezmen birer konuşma yaptı. Toplantı daha sonra soru cevap bölümü ile devam etti.
Açış konuşmasında Geoffrey van Orden Türkiye’nin AB katılım müzakerelerindeki duruma dikkat çekti. Türkiye’nin Asya ve Avrupa arasındaki özel konumunu yorumlarken, van Orden Türkiye’nin AB üyeliğine yürekten inandığını ekledi.Kendisine söz vermeden önce Prof Dr. Haluk Kabaalioğlu’ nu uzun yıllardır tandığını belirtenVan Orden,Türkiye-AB İlişkileri konusunda yoğun çabalarına dikkat çekti vesadece Türkiye’de değilAvrupa’nın diğer ülkelerinde de altmıştan fazla üniversitede ders ve seminerler verdiğini hatırlattı veTürkiye’nin AB Nezdinde Daimi Temsilciliği Hukuk Müşaviri olarak görev yaptığı 1998-2002 yılları arasında Avrupa Parlamentosu’nda beraber çalıştıklarını belirtti.
Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu açış konuşmasında, İKV’nin 22 Nisan 2011 tarihinde 81 sivil toplum temsilcisi ile gerçekleştirdiği AB için sivil toplum platformu toplantısını gündeme getirdi ve bu toplantıda kabul edilen ortak bildirgenin sivil toplumun Türkiye’nin AB üyeliği hedefine verdiği güçlü desteği ifade ettiğini bildirdi. Prof. Dr. Kabaalioğlu Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan bazı sorunlardan söz etti. Bunların arasında başta gelen sorunlardan biri olarak AB’nin üçüncü ülkeler ile imzaladığı ticaret anlaşmalarında gümrük birliği içinde olduğu Türkiye’nin söz hakkı olmaması ve bu anlaşmaların Türkiye ile söz konusu üçüncü ülke arasında imzalanmasında gecikmeler olmasını vurguladı. Bu tür anlaşmaların Türkiye ile de AB ile paralel olarak müzakere edilmesi, aynı anda imzalanması ve yürürlüğe girmesi gerekliliğine dikkat çekti. Bunun yannıda Prof. Dr. Kabaalioğlu, Avrupa Adalet Divanı’nın aldığı Soysal kararı ve bunu takiben Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde mahkemelerce alınan kararlara rağmen Türk vatandaşlarına uygulanan vize konusunda ilerleme olmaması konusu üzerinde durdu.
Kabaalioğlu, Gümrük birliği kapsamında mallar serbest dolaşımda iken bu malları üreten ya da satan iş adamlarının bu haktan yararlanmamasının kabul edilemez olduğunu ve Türkiye’nin Ortaklık Anlaşması ve Katma Protokol’den doğan haklarının ihlal edildiğini vurguladı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulanmasının AB’nin birincil hukuk kaynakları arasında olan Ortaklık Anlaşması’nın ihlal edilmesi anlamına geldiğini belirtti ve Katma Protokol’ün 41/1 Maddesi uyarınca hizmetlerin serbest dolaşımına yeni bir kısıtlama getirdiği için Schengen Tüzüğü’nün değiştirilmesi gereğine dikkat çekti. AB’nin Türk vantadaşlarının karşılaştığı bu tür sorunlara karşı duyarsız kalmasının tepki doğurduğunu ve AB’nin birçok ülkeye karşı vizeyi kaldırırken Türkiye ile iyileştirmeye dahi gitmemesinin AB’ye karşı kamuoyundaki eğilimi güçlendirdiğine dikkat çekti. Prof. Dr. K abaalioğlu son olarak İKV’nin genç araştırmacıları tarafından hazırlanan “Turkey: Past, Present and Future” adlı kitabın Türkiye ve AB ile ilişkileri konusunda farkındalık yaratılmasına katkıda bulunacağını umduğunu belirtti.
İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’ndan sonra söz alan Jan Zahradil Türkiye’nindemokrasi, laiklik ve Müslümanlığı bağdaştıran ve bu özellikleri ile bölgesinde rol modeli olan bir ülke olduğunu ifade etti. Türkiye’nin Müslüman dünyası için bir deniz feneri olduğunu söyleyen Zahradil, Türkiye’nin hiç bitmeyen AB katılım sürecinin yerine getirilemeyen sözler ve beklentilerle dolu olduğunu vurguladı. Zahradil bazı ülkelerin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktığını ve bunu ideolojik ve kültürel savlara dayandırdığını ifade etti. Ancak gerçeğin bundan daha basit olduğunu ve AB üyesi olması halinde AB Konseyi’nde belirleyici oy hakkına sahip olacak ve AP’ye en fazl sayıda vekil gönderecek olan Türkiye’nin AB içindeki büyük ülkeleri endişelendirdiğini vurguladı. Zahradil özellikle Lizbon Antlaşması ile getirilen oylama sisteminin nüfusu fazla olan üye de vletlere avantaj sağladığını dile getirdi.
Zahradil’i takiben söz alan Hollandalı AP üyesi Marietje Schaake Türkiye’de yaşanan bazı sorunlara dikkat çekti ve Türkiye’de hala “kazanan her şeyi alır” zihniyetinin var olduğunu söyledi. Türkiye’nin AB sürecini canlandırmanın yolunun insalar arası temas ve iletişimi artırmaktan geçtiğini ifade etti. Brüksel’in aynı konuda uzlaşmadığımız kesimler de dahil olmak üzere sivil topluma erişmesinin önemine dikkat çekti. Schaake liberal bir AP üyesi olarak Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediğini ifade etti. Ancak Türkiye’de son günlerde ifade özgürlüğü, basın ve internet özgürlüğü alanlarında yaşanan sorunların da kendisini endişelendirdiğini ifade etti. Schaake yapılan seçimlerin sonuçları olduğunu söylerken türkiye’nin son dönemde bazı Ortadoğu ülkelerine vize açılımının da AB ile yakınlaşmasını etkileyecek olumsuz sonuçları olabileceğini belirtti. Schaake, gel ecek yılın Hollanda ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin başlamasının 400üncü yılı olacağını ve bunun vize konusunda bir ilerleme sağlamak için uygun bir zaman olacağını vurgulayarak sözlerini bitirdi.
Türk kökenli Hollandalı AP üyesi Emine Bozkurt ilse sözlerine bu bilgilendirici toplantıyı düzenlediği için İKV’ye teşekkür ederek başladı. Emine Bozkurt 2004 yılında Türkiye ile müzakerelerin açılması yönünde alınan kararı ve bunun yarattığı iyimser ortamı hatırlattı. Nisan ayında Türkiye’de olduğunu ve yaşanan olumsuzluklara rağmen hala sivil toplumun sürece desteğinin devam ettiini belirtti. Türkiye’de çoğunluğun AB projesinin bir parçası olmanın önemine inandığını söyledi. Bozkurt Türkiye’de AB’nin gücü ve etkinliğine yönelik bir güvenin var oldupnu belirtirken “AB de hala kendi gücüne inanıyor mu” sorusunu sordu. Özellikle seçim süreci yaşayan bazı AB ülkelerinde tolerans ve özgürlüklerin yara aldığını ve zayıfladığını ve hal böyle iken Türkiye’den özgürlüklerini genişletmesini istemenin iki yüzlülük olabileceğini belirtti. Bozkurt, Türkiye’nin AB üyeli ğine karşı çıkan bazı ülkelerin aynı zamanda Türkiye’ye en fazla yatırım yapan ülkeler arasında yer almasını da paradoksal bir durum olarak ortaya koydu. Türkiye’nin AB üyesi olması halinde yaşanacak bir göç akınından korkulduğunu ifade eden Bozkurt, kendisinin de yıllar önce Hollanda’ya göç eden Türklerin çocuğu olduğunu vurguladı.
Geoffrey Van Orden Türkiye’nin stratejik önemi, genç ve dinamik nüfusu ve büyüklüğüne dikkat çekti. Türkiye’nin laik cumhuriyet ve Müslüman kimliği arasında bir ikilem yaşadığını ifade etti. Van Orden bugün yaşadığımız durumu hazırlayan bazı önemli olaylara dikkat çekti. 11 Eylül 2001 saldırılarının İslam’a bakışı etkilediğini ve radikal İslam’dan duyulan endişeyi artırdığını ifade etti. Bunun yanında AKP gibi güçlü İslami kökenlere sahip bir partinin 2002’de iktidara gelmesi, 2003’deki Irak Savaşı’nın ABD ile Türkiye arasında bir ayrılığın ortaya çıkmasına yol açması, Türkiye’nin bölgesel politikalarının ve bölgedeki ülkeler ile artan bağlarının Batı’da şüpheyle karşıalnmasından söz eden Van Orden, tüm bu gelişmeler ve sorunların Türkiye AB ilişkilerinde yaşanan duraklamaya yol açtığını ifade etti.
İzleyiciler tarafından yöneltilen sorulara cevaben tekrar söz alan konuşmacılar şunları vurguladılar. Marietje Schaake Türkiye ile özellikle dış politika gibi alanlarda çok daha sıkı ve derin bir işbirliğinin gereğine dikkat çekti. Türkiye’nin İsrail ile bozulan ilişkileri, İran konusunda BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylamadaki tutumu gibi gelişmelere olan tepkisini dile getirdi ve Türkiye’nin bu alanda AB ile daha uyumlu politikalar benimsemesini arzu ettiğini belirtti.
Yine sorulara cevaben söz alan İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Türkiye’nin 1996 yılında AB ile gümrük birliğini uygulamaya başladığını ve tüm ekonomik dış ilişkilerini AB ile uyumlu hale getirdiğini ve üye olmadan çok önce gümrük birliği ile ilgili ticaret politikası, rekabet gibi alanlarda AB müktesebatını alarak uygulamaya başladığını belirtti.Acquis communautaireolarak ifade edilen Topluluk Müktesebatının % 50 sinden fazlasının GB aşamasında zaten kabul edilerek uygulamaya sokulduğunu ifade etti.
AB’nin 50 yıldır Türkiye’ye üye olacağı sözünü verdiğini ve tam üyeliğe hiçbir alternatifin kabul edilemeyeceğini belirtti. Prof. Dr. Kabaalioğlu bunca yıl sonra 72 milyonluk Türk halkına “üzgünüz, kültürel farklılıklar yüzünden sizi kabul edemiyoruz” demenin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini ve bunun büyük bir tepkiye yol açacağını ifade etti. İster özel ilişki, ister super veya jumbo ortaklık adı verilsin, tam üyelikle sonuçlanmayan müzakereler sonunda 74 milyon Türk vatandaşı Avrupa tarafından kandırıldığı hissi ile AB ye dostluk hisleri ile davranmayacaktır.
Prof. Dr. Kabaalioğlu Türkiye’nin büyük gelişme gösterdiğini ve eski Türkiye olmadığını belirtti. Gümrük birliği kapsamında AB’nin imzaladığı ticaret anlaşmalarının Türkiye açısından doğurduğu sakıncalar ile ilgili olarak, Türkiye’nin AB konsey toplatılarına bakan düzeyinde gözlemci olarak davet edilmesi gibi formüllerin uygulamaya koyulmasını teklif etti. Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ndeki İran ile ilgili oylamadaki eleştirilen tutumu ile ilgili olarak Kabaalioğlu Türkiye’nin Brezilya ile birlikte, ABD ve AB’nin de destği ile herhangi bir krizi önlemeye yönelik bir formül arayışı içine girdiğini, ancak bu şekilde bir ara çözüm bulunduğunda ABD ve AB’nin bu iki ülkeyi desteklemediklerini belirtti. Kıbrıs sorununa ilişkin olarak ise Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın AB üyeliği öncesinde önemli tavizler vererek Annan Planı’nın desteklediğini, ancak Güneyde planın yüzde 80’e yakın bir oyla reddedilmesine rağmen AB’nin bölünmüş olarak adayı üye olarak aldığını ifade etti. Kıbrıs’ın kısıtlı egemenliğe sahip bir ülke olduğunu, toprakları üzerinde BM Barış gücünün görev yaptığını vurgulayan Kabaalioğlu, Glafkos Klerides’in anılarında “biz Anayasayı ortadan kaldırdık” diyerek durumu itiraf ettiğini hatırlattı. Güney Kıbrıs’ın adada çözümü engellediğini, daha sonra AB üyeliğini Türkiye’nin müzakere sürecini bloke etmek için kullandığını ve KKTC’nin izolasyonlarının kaldırılmasına yönelik doğrudan ticaret tüzüğünü de engellmeye devam ettiğini ifade etti. Son olarak Kabaalioğlu adada çözümün adada iki ayrı Devlet gerçeğinin kabulü veTürkiye’nin de AB üyeliğini içeren bir formül ile sağlanabileceğini anlattı.
Sorulara cevaben Zahradil, Türkiye ile müzakerelere başlandığı tarihin AB tarihinde belki de en az uygun olan bir döneme denk geldiğini ifade etti. 2005 yılında AB’nin en büyük genişlemesini gerçekleştirmiş olduğunu ve bunun AB’nin derinleşmesi ve genişlemesi arasındaki gerilimi daha da artırdığını belirtti. Lizbon Antlaşması’nın AB içindeki güç dengesini etkilediği ve özellikle nüfusu çok olan üye devletlerin etkisini artırdığına değindi. Bu durumun ise küçük ülkeleri için değil ama özellikle Türkiye gibi büyük ülkeler için genişleme kararını daha da zorlaştırdığına dikkat çekti. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkanların Türkiye’nin Konsey ve Parlamento gibi kurumlarda etkili bir üye olacağından korktuklarını ifade etti. “Mahalledeki yeni çocuk” benzetmesi yapan Zahradil, Türkiye’nin üyeliğinin yeni bir meydan okuma olarak algılandığını ifade etti.
Emine Bozkurt Türkiye’nin “mahalledeki yeni çocuk” olmadığını, zaten NATO ve Avrupa Konseyi üyesi olduğunu ve 1996’dan beri AB ile gümrük birliğini sürdürdüğünü hatırlattı. Türkiye’nin AB’nin ticaret müzakerelerine katılmasının gerektiğine dikkat çekti. Marietje Schaake’ye atfen, Türkiye’nin aldığı kararların sonuçlarına katlanması gerektiği gibi aynı şekilde AB’inn de Türkiye ile ilgili olarak yaptıklarının sonuçlarına katlanması gerektiğini ifade etti. Vize konusu ile ilgili olarak, Türkiye’nin vize diyaloğuna başlamak istediğini, AB’nin ise birçok ülke ile vizeyi kaldırırken ya da vize rejimini kolaylaştırırken, AB üyeliğine aday olan Türkiye ile vize diyaloğunu başlatmamasının garip olduğunu belirtti. Bu konuda ilerleme sağlanacağını umduğunu söyleyen Bozkurt, Türkiye’nin AB Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamında önemli katkılar sağladığın üstelik bun u bazı AB üyeleri çekimser davranırken henüz üye olmayan bir ülke olarak yaptığını da sözlerine ekledi.
Avrupa Parlamentosu Muhafazakâr ve Reformcular Grubu Genel Sekreteri Adela Kadlecova İKV yayını “Turkey: Past, Present and Future” adlı kitabı tanıtan bir sunum gerçekleştirdi. Kadlecova sözlerine kitabın kapağında yer alan fotoğraftan söz ederek başladı. Fotoğraf sanatçısı Caner Kasapoğlu’na ait olan fotoğrafta Haydarpaşa garı klaisk bir Türk çay bardağının ardından görülüyor. Bu fotoğrafta olduğu gibi Türkiye’nin AB’deki imajının da çarpık olduğuna değinen Kadlecova, Avrupa’da medyada Türkiye ve AB üyeliği konusundaki söylem ve tartışmaların da büyük ölçüde önyargılar ve yanlış anlamalar çerçevesinde şekillendiğini söyledi. Türkiye’ye ilişkin algının geçmişten gelen mitler, söylenceler ve inanışlar çerçevesinde oluştuğuna değindi ve kendisinin de çocukken, çocukları canlı canlı yiyen korkunç Türk imgesinin yer aldığı masalları dinlediğini hatırlattı.Bu imajın hala AB politikacıları tarafından Türkiye’ye karşı bir korku ve karşıtlık oluşturmak için kullanıldığını belirtti. Türkiye ile ilgili algıyı yansıtan çeşitli karikatür vs gibi örnekler sunan Kadlecova, bugün Avrupa’da Türkiye’nin imajının neredeyse Atatürk hiç yaşamamış gibi olduğunu ifade etti. Kadlecova, 16 yüzyılda bir Çek antropologunun Türklerin mert, güvenilir sağlam dost olarak görüldüğünü yazdığını belirtti.
İKV yayını olan “Turkey: Past, Present, Future” adlı kitabın genel kamuoyu yanında özellikle AB ve üye devletler düzeyinde Türkiye ile ilişkileri yürüten bürokratlar için de temel bir rehber niteliğinde olduğunu belirtti.
Toplantının ikinci bölümünde ilk konuşmayı Türkiye yakın tarihi uzmanı Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feroz Ahmad yaptı. Ahmad, tarih ve imajların Avrupa’da önemli bir sorun teşkil ettiğini özellikle okullarda öğretilen tarihin yazımının üzerinde dikkatle durulması gereken bir konu olduğunu söyledi. Ahmad, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi ile iki Roma’nın birleştiğini ve kendi portresini yaptıran Fatih’in din anlayışının Osmanlı’da devam ettiğini ifade etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun görünüşte bir şeriat yönetimi olmasına rağmen aslında devletin devamlılığının en önemli konu olduğunu ve şeriatın her zaman uygulanmadığını vurguladı. Osmanlı İmparatorluğu’nın Almanya’nın etkisi ile Birinci Dünya Savaşı’nda cihad ilan ettiğini ancak bundan önce cihad çağrısı yapmadığını hatırlattı. Osmanlı’da toleransın aslında modern anlamda bir hoşgörü o lmadığını emperyal yönetimlerin başvurduğu ve çok etnili bir toplumu yönetme modeli olduğunu ekledi. Osmanlı’nın 19. Yüzyılda dünya ekonomisine entegre olduğunu ve bunun 1996 yılında gerçekleşen gümrük birliği ile karşılaştırılabileceğine değindi. Osmanlı’nın yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dinin kötüye kullanılmasını engellemek ve din özgürlüğünü tam anlamıyla sağlamak için laikliği benimsediğini ifade eden Ahmad, bunun din dışı olmak anlamına gelmediğini vurguladı.1958 yılında ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin batı dünyaı ve ABD için esas tehditin komünizmden değil milliyetçilikten geldiğini belirlediğini ve Vahabi İslamın gelişmesi için çaba sarfettiğini anlattı. Bu hareketlerin gerçek İslamdan uzaklaşılmasına yol açtığını sözlerine ekledi.
Prof. Dr. Feroz Ahmad’dan sonra söz alan ulaştırma eski Bakanlarından Oğuz Tezmen, Türkiye’nin 1959’dan başlayan AB ile ilişkilerine değindi. Kendisinin gümrük birliği kararı alındığında Parlamento’da olduğunu ifade eden Tezmen, o tarihte birçok kesimin gümrük birliğine karşı çıktığını ancak kendilerine “birkaç yıl sonra AB üyesi olacağız” denildiğini hatırlattı. Gümrük birliğinin Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunduğunu ve özellikle yabancı yatırım çekmekte etkili olduğunu ifade etti. 2023’te Türkiye’nin dünyanın onuncu büyük ekonomisi olmasının beklendiğini vurgulayan Tezmen, Türkiye’de AB üyeliğine duyulan inancın ve desteğin kaybolmaya başladığına ve artık Türkiye’nin üye olarak alınıp alınmayacağının kesin bir dille ortaya konulmasının gerektiğine dikkat çekti. Tezmen “Gerçeklerden değil korkunun kendisinden korkmalıyız” diyerek, Türkiye’ni n AB üyeliğinin iki tarafın da yararına olacağını belirtti.
Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nurcan Baç da söz alarak Türkiye’nın katılım sürecinin bu kadar uzun sürmesinin şaşırtıcı olduğunu ve üyeliğin doğuracağı etkilerin önyargılardan uzak ve rasyonel bir şekilde analiz edilmesi gerektiğinivurguladı. Ondört yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde NASAUzay araştırmaları merkezinde ileri düzeyde bilimsel çalışmalar yaptığını vurgulayan Prof.Dr. Nurcan Baç Avrupa’da yabancılara karşı gittikçe artan düşmalığın ve aşırı sağ hareketlerin yapıcı bir ortam yaratmadığını sözlerine ekledi.
Yazar Nedim Gürsel Fransız kamuoyuna seslenmek için Fransızca olarak kaleme aldığı kitapta özellikle kimlik konusuna değindiğini belirtti. Kitabında yer alan bir anekdottan söz eden Gürsel, Türkiye’nin Helsinki’de aday olarak ilan edilmesinden bir gün sonra Otranto’da yapılacak bir yazarlar toplantısına davet edildiğini belirtti. Otranto’ya gittiğinde belediye başkanının şehirdeki bir kiliseye gezi düzenlediğini ve burada konferans katılımcılarına 5 yüzyıl önce Otranto’ya çıkan Türklerin yaptıkları katliamın gösterildiğini ifade etti. O dönemde Fatih Sultan Mehmet’in dini yasağa rağmen kendi portresini yaptırdığına dikkat çeken Gürsel, kimliklerin çatışmalar ve etkileşimler sonucunda şekillendiğini ifade etti. Türkiye’nin yakın tarihinde üç askeri darbe yaşadığına değindi ve kendisinin de Maksim Gorki hakkında yazdığı bir makale yüzünden askeri mahkemede yargılandığını anlattı. Türkiye’nin AB süreci sayesinde bu alanda önemli ilerlemeler yaşandığını ifade eden Gürsel, özellikle demokrasi ve ifade özgürlüğü alanında hala reformlara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.Son olarak yayınladığı kitabı yüzünden de hakkında dava açıldığın ve Türkiye AB’ye girdiğinde artık bu tür davaların ortadan kalkacağını belirtti. Daha önce 12 Eylül darbesine atfen “yazılmamış kitaplar mezarlığı” adlı bir öykü yazdığını ve son olarak yayınlanmamış bir kitabın toplatılması olayının kendisine bu öyküyü hatırlattığını belirten Gürsel, “bu durumda gerçek kurguyu taklit etti” dedi.
Adalet eski BakanıProf. Dr. Selçuk Öztek 1982 anayasasının bir darbe sonucunda ortaya çıktığını ve anayasayı tadil etmektense yeni bir anayasanın yapılması gerektiğini ifade etti. Türkiye’nin AB sürecine bazı Üye Devletler tarafından kilit vurulduğunu ifade eden Öztek, bu durumun Türkiye’nin demokrasi ve inan hakları alanında ilerleme sağlamasını da engellediğini ve bunun hiçbir meşru gerekçesinin olmayacağını ekledi. Prof. Dr. Öztek, AB’ye, insan haklarına saygılı ve AB müktesebatına uyumlu olan demokratik bir Türkiye’nin AB’de yerinin olduğu yönünde bir açıklama yapması çağrısında bulundu. Türkiye’nin müzakere sürecini tıkayan mevcut yaklaşımın çözümsüzlüğü getirdiğini hatırlatan Öztek, Türkiye’nin başarılı dış politikası ve diplomatik girişimlerinin AB’yi de memnun etmesi gerektiğini belirtti.
Daha sonra söz alan katılımcılardan TEPAV araştırmacısı ve Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Sait Akman, Türkiye’nin müzakere sürecinde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğini ve müzakerelerin kesilmesi ihtimalinin her iki taraf için de ciddi sonuçları olacağını vurguladı.
İzleyiciler arasında yer alan Avrupa Parlamentosu Sekreterliği’nden Thomas Grünert’in Türkiye’nin İslamlaşması konusun gündeme getirmesine karşılık konuşmacılardan Prof. Dr. Feroz Ahmad, İslam’ın tek tip olmadığını, AKP’nin kendisine model olarak Avrupa’daki Hıristiyan Demokrat partileri aldığını ifade etti. Nedim Gürsel ise Türkiye’nin İslami bir devlet olmadığın ancak Türk toplumunun daha tutucu ve muhafazakar hale geldiğini, bunun da İslami değerlerin yaygınlaşması ile ilgisinin olduğunu söyledi. Toplantı Türkiye’nin AB sürecinin canlandırılmasına yönelik dilek ve öneriler ile sona erdi.
Toplantıdan sonraProf.Dr. Haluk Kabaalioğlu, 1987 yılında tam üyelik başvurusu yapılmasından sonra AT Enstitüsü kurucu müdürlüğüne getirildiğini ve dokuz yıl süreyle yönettiği enstitüdeuzman yetiştirdiğini ancakaradan yaklaşıl 24 yıl geçince mezunların emekliliklerinin yaklaştığını ancak AB üyeliğinin hala gerçekleştirilemediğini belirtti. Toplantıya katılan ISO Genel Sekreteri Mete Meleksoy, IKV Genel Sekreteri Doç.Dr. Çiğdem Nas, TEPAV Araştırmacısı Doç. Sait Akman, Kabaalioğlu’nun eski öğrencilerinden olduklarını belirttiler
Toplantı ile ilgili fotoğraf ve ses kayıtlarına ulaşmak için tıklayınız.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çeşitli dönemlerde ders ve seminerler veren Prof. Dr. Marc Maresceau ile Cumhuriyet Gazetesinden Leyla Tavşanoğlu’nun yaptığı mülakat 8 Mayıs 2011 Pazar günü tam sayfa olarak yayınlandı.
Cumhuriyet 08.05.2011
PORTRE: Prof. Dr. MARC MARESCEAU
Belçika’da Ghent Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Bologna’da Johns Hopkins Üniversitesi ve Cenevre’de Institut des Haute Etudes Internationales’de yüksek lisans yaptı. Ghent Üniversitesi Avrupa Enstitüsü Müdürü ve Jean Monnet Centre of Excellence Koordinatörü. Ayrıca Brüksel Üniversitesi (VUB), Avrupa Koleji (Bruges) ve Paris Üniversitesi’nde AB’nin komşularıyla yakın ilişkileri konusunda dersler veriyor.
Londra’da King’s College, Bologna Üniversitesi, Beijing Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesi, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Bordeaux, Hebrew, Georgia (ABD), Pisa Üniversiteleri, Universite de Paris 2 (Pantheon) başta olmak üzere dünyanın çeşitli üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı.
ECSA European Community Studies Association Başkanı. Romanya, Macaristan gibi ülkelerin AB’ye tam üyelik müzakerelerinde hukuk danışmanlığı yaptı. Her yıl belirli dönemlerde Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ders ve seminerler vermek için Türkiye’ye geliyor.
Prof. Dr. Marc Maresceau:Almanya ve Fransa’nın istediği imtiyazlı ortaklık tam üyelik seceneği olamazHukuku uzmanı Prof. Dr. Marc Maresceau’dan Brüksel-Ankara ilişkileri için değerlendirmeler:Türkiye laikliğe dört elle sarılmalı.
Atatürk’ün başarısının en önemli boyutlarından biri din ve devlet işlerini ayırmasıdır. Bu Türkiye’nin sıkı sıkı koruyacağını umduğum çok değerli hazinesidir.
Din unsuru, Müslümanlık Türkiye’nin politikalarına girerse Türkiye-AB ilişkileri tehlikeye düşer.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
Prof. Dr. Marc Maresceau, AB müktesebatı ve AB’nin komşusu olan ülkelerle hukuk düzenlemeleri konusunda uzman. Maresceau Türkiye’ye öncelikle 1963 ortaklık anlaşmasının gerekle rinin yapılması için ısrarcı olması tavsiyesinde bulunuyor.“Türkiye kesinlikle ortaklık anlaşmasından ödün vermemelidir. Çünkü bu çok önemli. Hiçbir başka üyelik aday adayı ülkeyle yapılmamış bir anlaşmadır. Almanya ve Fransa Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık öneriyorlarsa kendi bilecekleri iş. Ama ortada ortaklık anlaşması dururken tam üyelik yerine size imtiyazlı ortaklık verelim demek olmaz”diyor.
Siz AB’nin komşusu ülkeleriyle yakınlaşma ilişkilerinin hukuksal altyapısı konusunda uzmansınız. AB’nin komşuluk ilişkilerinde en önemli ilk üç ülke hangileri?
M.M. – Bakın, AB’nin dünyada ticaretinin ilk üç sırasında ABD, Çin ve İsviçre var. İsviçre bu kadar küçük, enerji kaynakları olmayan bir ülke olmasına karşın AB’yle ticari ilişkilerinde üç numara. O nedenle İsviçre’yle ikili ilişkiler AB için çok önemli ama o derecede de karmaşık.
Neden?
İsviçre AB’ye üye olmak ya da AB ekonomik bölgesine dahil olmak istemedi. Ama öte yandan İsviçre Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) üyesi. EFTA ülkeleri Avrupa Ekonomik Bölgesi’nin parçası olmak zorundadırlar. Ama İsviçre EFTA antlaşmasını imzalamasına rağmen parlamentosunda onaylamadığı için Avrupa Ekonomik Bölgesi bünyesine girmedi. Dolayısıyla İsviçre’yle AB aras ında ikili ilişkiler yürütülmesi zorunluluğu doğdu ki bu da inanılmaz hukuksal karmaşalara neden oldu.
Düşünebiliyor musunuz? İsviçre’yle AB arasında 100’ün üzerinde ikili anlaşma imzalanmış durumda. Brüksel artık bu ilişkinin böyle gitmeyeceği inancında. Söylenen şu: İsviçre her şeyi kendine yontuyor. Geride bir şey kalmıyor. İsviçre’ye bu ilişkilerin böyle devam etmesinin mümkün olmadığı mesajı iletildi. Şu anda ne olacağı belli değil.
AB’nin komşuluk ilişkilerinden Türkiye’ye gelecek olursak… Türkiye’nin statüsü farklı. Çünkü tam üyeliğe aday ülke. AB müktesebatı uzmanı olarak siz Türkiye’nin tam üyelik şansını nasıl görüyorsunuz?
Ben AB’nin bir ülkeyle ikili ilişkilerini incelemeye başladığım zaman öncelikle bunun hukuksal çerçevesinin ne olduğuna bakarım. Türkiye’yle AB ilişkilerinin hukuksal çerçevesi 1963’te imzalanan ortaklık anlaşmasına dayan ır. Bu anlaşma çok eski ve çok önemlidir.
AB-Türkiye ortaklık anlaşması bugüne kadar değiştirilmemiştir. Olduğu gibi korunmaktadır. AB bugüne kadar Türkiye’ye yeni bir anlaşma önerisinde de bulunmamıştır ki bu çok özel bir durumdur. Çünkü AB’nin ikili ilişkiler tarihinde 50 yıl içinde elden geçirilmemiş hiçbir ikili anlaşma yoktur.
Peki, bu ortaklık anlaşması neden hiç değiştirilmedi?
Çünkü bu anlaşmanın dokunulamaz niteliği var. Türkiye’nin de bu anlaşmaya dokunmak istemeyeceğini umuyorum. Çünkü Türkiye bu anlaşmanın koşullarını bir daha elde edemez. Bir de Yunanistan’la böyle bir anlaşma yapılmıştır. Maddeler kelimesi kelimesine aynıdır.
Bunun nedeni, bu iki anlaşmanın Soğuk Savaş döneminde imzalanması ve Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’un Güneydoğu kanadı üyeleri olmaları mıydı?
Tam anlamıyla öyle. Bu tür bir anlaşmayı, AET olan o zamanki adıyla AB başka hiçbir ülkeyle yapmadı.
İyi de bu kadar net, Türkiye’nin AET üyeliğine hazır olduğu öngörüsüyle yapılan bu anlaşmadan sonra ne oldu da ilişkiler yol kazalarına uğradı?
Çünkü sonradan Türkiye’yle durum değişti. AET, sonradan da AB aynı hatayı tekrarlamaktan kaçındı. Size bir örnek vereyim. Macaristan’la 1990’ların başında da Türkiye’yle yapılan anlaşmanın benzer lafzıyla bir anlaşma ele alınması gündeme gelmiş ancak komisyon geçmişteki o hatayı bir daha tekrarlamak istemediğini beyan etmişti.
Sizin Türk tarihi ve Türkiye’ye olan ilginizi de biliyorum. Hatta bu konuda neredeyse bir kütüphane dolduracak kadar kitap koleksiyonu yaptığınızı da… Bu ilginin sizde nasıl uyandığını anlatır mısınız?
Edinburgh Üniversitesi Avrupa Hükümetleri Araştırma Merkezi’nde (Centre of European Governmental Studies o f University of Edinburgh) çalıştığım dönem sırasında bir gün Meadows on Marchmont Road’daki bir sahafta Osmanlı İmparatorluğu tarihiyle ilgili üç ciltlik bir kitap buldum. Bunu okurken ilgim yavaş yavaş başladı. Ama o sırada, sonradan bende önüne geçilemez biçimde Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu’yla ilgili kitap toplama merakı uyanacağını kestirememiştim.
Hatta sonraları “Türkiye: Kaderi AB’ye tam üyelik olan aday devlet” başlıklı bir de makale yazdım. Hatta bu makalemin başlığına benzer bir lafzı Avrupa Konseyi 1999 yılı raporunun sonuç bölümünde kullandı. Neredeyse on yıl sonra 2008’de Avrupa Komisyonu, 2008-2009 için “Genişleme Stratejisi ve Temel Tehditler” başlıklı raporunda Türkiye’nin tam üyeliğe aday ülke bölümünde şu ifadeyi kullandı: “Türkiye’nin AB için stratejik önemi Güney Kafkasya ve Ortadoğu’daki enerji güvenliği, krizlerin ve çatışmaların engellenmesi ve bölgesel güvenlik alanlarında daha da artmıştır. Ülkenin müzakereler ve devam etmekte olan r eformlar sürecinde AB’yle oluşturulan bağlar tehdit unsurlarıyla karşı karşıya olan bir bölgede onu istikrar için daha da büyük bir güç haline getirmiştir. Türkiye’yle tam üyelik müzakerelerinin hızı reform yapma ve halihazırdaki koşulları yerine getirme hızını yansıtmaktadır. Türkiye şimdi siyasi reform çabalarını yenilemelidir.”
“1963 Ankara Anlaşması imzalanırken de o zamanki adıyla AET Türkiye’nin tam üyeliğe hazır olduğu kanısındaydı. O nedenle de o ortaklık anlaşmasının çerçevesi o şekilde çizilmişti” diyorsunuz. İyi de şimdi bu anlaşma örneğin Türk tarafından bozulmak istenirse ne olur?
O dönemde Türkiye’nin tam üyeliğe hazır olduğu düşünülmemiş olsaydı entegrasyonu temel alan maddeler o anlaşmaya dahil edilmezdi. Bu çok açık. Bakın. Hukuksal açıdan baktığımız zaman ortaklık anlaşması olduğu gibi duruyor. Bu çok değerli bir belgedir. Bugün Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhur başkanı Sarkozy Türkiye için imtiyazlı ortaklıktan söz ediyorlar. Aca ba akıllarında ortaklık anlaşması bağlamında ne var? Ben kafamı bunlarla yormam. Onlara 1963 ortaklık anlaşmasını ret mi etmek istiyorsunuz, bunu yeniden müzakere etmeyi mi amaçlıyorsunuz, diye sormak lazım. Eğer vardıkları sonuç buysa bunun işaretini de vermeleri gerekir. Ben bu konuda enerjimi harcamam. Bunu onlar yapmalılar.
Ortaklık anlaşmasının yeniden müzakeresi kesinlikle kabul edilemez. Ama yapmıyorlar…
O zaman da imtiyazlı ortaklık gibi tekliflerle ortaya çıkmamalılar. Çünkü hem imtiyazlı ortaklık hem tam üyelik süreci olmaz. Bakın, imtiyazlı ortaklığı tam üyeliğe geçiş sürecinde bir ara dönem olarak teklif etmiyorlar. Tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık diyorlar gibi bir havaları var.
Durum buysa o zaman 1963’te imzalanan ortaklık anlaşmasıyla ilgili düşüncelerini de açıklamaları lazım. Şöyle bir durum o rtaya çıkabilir: Ya bu ortaklık anlaşmasını kabul etmediklerini söylerler ya da bunun yeniden müzakere edilmesini teklif ederler. Böyle bir durum ortaya çıkarsa hukukçu olarak Türkiye’ye tavsiyem kesinlikle ortaklık anlaşmasının yeniden müzakere edilmesini kabul etmemesidir.
Ama şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum. Sözünü ettiğim bu iki seçenekten başkasını da görmüyorum. İmtiyazlı ortaklık fikrini ortaya atan kendileri olduğuna göre şimdi kendileri ne yapmak istediklerini açıklasınlar. Ortaklık anlaşmasını yeniden müzakereye açmak ya da anlaşmayı reddetmek istiyorlarsa söylesinler. Bu size değil, onlara düşer.
İyi de Merkel ya da Sarkozy imtiyazlı ortaklık diye ısrarlı olduklarında bizim Dışişleri çıkıp da 1963’te imzalanan ortaklık anlaşması ne olacak diye sormuyor. Buna ne diyorsunuz?
Dediğim gibi tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık olmaz. Türkiy e Avrupalı değil, başkentiniz Ankara bile Avrupa’da bulunmuyor, Türki ye Avrasyalı gibi argümanlar kullanılabilir.
Almanya ve Fransa’nın istediği imtiyazlı ortaklık tam üyeliğin seçeneği olamaz.
Tamam, bunlar söylenebilir de o zaman da “Kıbrıs Ankara’nın da doğusunda kalıyor. Güney Kıbrıs’ı nasıl tam üyeliğe alırsınız” diye sormazlar mı?
Aman Kıbrıs’ı gündeme getirmeyin. Her neyse… Türkiye’nin imtiyazlı ortaklık teklifini kabul etmemesi gerekir. Ama geçenlerde Paris’te düzenlenen bir kolokyumda Türk tarafından söylenen bazı sözler de beni epeyce şaşırttı
Yine de vurgulamak istiyorum. İmtiyazlı ortaklık tam üyeliğin bir seçeneği olamaz. Olursa o zaman 1963 ortaklık anlaşması berhava olur. Çünkü 1963’teki hedef imtiyazlı ortaklık değil tam üyeliktir.
Ayrıca burada başka bir incelik var. Sarkozy ve Merkel imtiyazlı ortaklık istiyor diye bu hayat a geçmez. 27 üyenin tamamının buna olur vermesi gerekir. Çünkü bu kararlar oybirliğiyle alınmaktadır. Sarkozy ve Merkel’in pozisyonu buysa o zaman açık açık çıkıp bir teklifte bulunmaları gerekir.
Sizce gerek Merkel gerek Sarkozy neden Türkiye’yi böylesine oyalayıp sonunda imtiyazlı ortaklık diyorlar?
Sarkozy’nin tutumu çok açık. Türkiye’nin kesinlikle Avrupa’nın parçası olmadığını savunuyor.
O zaman da siz istememenize rağmen ona, “Kıbrıs ne kadar Avrupa’nın parçası?” diye sorulmaz mı?
Bu kıyaslama pek doğru değil. Çünkü Türkiye’ye kıyasla Kıbrıs o kadar küçük ki. Tabii haklısınız. Bence de Kıbrıs Avrupa’nın parçası değil. Ama Kıbrıslılar için Kıbrıs Avrupa. Kıbrıslıların kimlik sorununda coğrafi boyut çok önemli.
Türkiye tabii ki sadece Asyalı kabul edilemez. Türkiye’ni n Avrupa’yla tarihi bağları var; Avrupa’ya bağlı. Bunların hepsi tama m. Size kendi yaşadıklarımdan bir örnek vermek istiyorum. Türkiye’de epeyce seyahat ettim. Güneydoğu’ya da gittim. Özellikle Şanlıurfa harika bir şehir. Ama şehirde hiçbir yerde, hatta otellerde içecek bir bardak bira bile bulamadım. Çok şaşırdım. Neden alkollü içki servisi yapılmadığı konusunda hiçbir izahatta bulunmadılar. Bu da Türkiye’nin dış dünyaya yansıması bakımından çok önemli. Avrupa’nın hiçbir yerinde böyle bir durumla karşılaşmazsınız.
Evet, AB müktesebatında ya da Kopenhag kriterlerinde üye ya da aday üyelerin kendi topraklarında alkollü içki servisi yapılmasını zorunlu kılan bir madde yok. Ama böyle bir durumla karşılaşınca da kendinizi çok rahatsız hissediyor, doğal olarak şaşırıyorsunuz. Böyle bir durumla sadece Suudi Arabistan’da karşılaştım.
Siz Şanlıurfa’dan söz ettiniz. Ancak Atatürk Türkiyesi’nin başkenti Ankara’da aylar önce bazı olaylar oldu. Polisler kimi lokantaları bası p çocuklarının yanında sofrada bir iki kadeh şarap içen insanları sorguya çektiler. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
Bu olayı duydum. 1970’li yıllarda da İngiltere’de bebeklerin ve 10 yaş dolayı çocukların yanında alkollü içki içilmesi yasaktı. Ama tekrar ediyorum. Bu neredeyse 40 yıl öncesiydi. 2011 yılında değil. Atatürk olmasaydı Türkiye yok olurdu
Sizin bir Atatürk hayranı olduğunuzu biliyoruz. Atatürk’le ilgili bu hayranlığınız nereden kaynaklanıyor?
İlk olarak Hollanda dilinde, 1928 ya da 1929’da yayımlanmış Atatürk’le ilgili bir kitaba rastladığımda çok ilgimi çekmişti. Kitabın içinde fotoğraflar da vardı. Atatürk rejiminin yeni uygulamaya koyduğu yasalar, Atatürk’ün yaptığı devrimler kitapta yer alıyordu.
Kitapta sınıflardaki kadın öğretmenlerin fotoğrafları da vardı. T am anlamıyla Batı Avrupalı kıyafetler içindeydiler. Bu, Atatürk’ün ya rattığı Türkiye’yi anlatan bir kitaptı. Okurken başarılanlara hayran kalmıştım. Bunu okuyup bitirdikten sonra Türkiye’yi daha fazla tanıma isteği içimde doğdu. Ondan sonra da deha olarak adlandırdığım Atatürk’ü anlatan kitaplar toplamaya başladım. O dönemde kadınlara tanıdığı haklar, kadınları toplumsal yaşama katması, dinle devlet işlerini birbirinden ayırması ancak bir dâhinin başarabileceği işlerdir.
Peki, bugünkü Türkiye’ye baktığınız ve Atatürk ilke ve devrimlerinin göz ardı edilmeye çalışılması çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açıkça söylemem gerekirse Atatürk’ün başarılarının yok edildiği, Atatürk’süz bir Türkiye’yi düşünemiyorum. Tabii Türkiye’nin nasıl olması gerektiğine yine Türklerin kendileri karar verecektir.
Benim Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra çıkarsadığım şu: Atatürk olmasaydı Türkiye yok olur giderdi. Atatürk’ün başar ıları arasında bende en çok hayranlık uyandıran sadece Türkiye’yi kurtarışı değil aynı zamanda da son derece cüretkâr ve o zamana kadar görülmemiş bir adım atarak modern bir devlet kurma çabalarıdır. Bu başarısının en önemli boyutlarından biri de din ve devlet işlerini birbirinden ayırmış olmasıdır. Bu bence Türkiye’nin sıkı sıkı koruyacağını umduğum çok değerli bir hazinedir.
Bir de şunu belirtmek istiyorum ki din unsuru, Müslümanlık Türkiye’nin politikalarına girerse Türkiye-AB ilişkileri de tehlikeye düşer.
Türk-Alman Ceza Hukuku Semineri (29 Nisan 2011)
Ceza Hukuku Semineri (27-28 Nisan 2011)
Hukuk Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun başkanı olduğı İKV ve TAV ülkemizde Sivil Toplum Örgütlerini AB için bir platformda topladı.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ve Türkiye Avrupa Vakfı (TAV) Başkanı Maliye eski Bakanı Ziya Müezzinoğlu öncülüğünde bir araya gelen 100’ü aşkın sivil toplum kuruluşu ve üniversite temsilcileri, “Türkiye’nin AB Katılım Süreci İçin Sivil Toplum Platformu”nu oluşturdu.
Fotoğrafta Hak-İş Başkanı M. Arslan, Türk-iş Başkanı Kumlu, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, IKV Başkanı ve Hukuk Fakültemiz Dekanı Haluk Kabaalioğlu, Maliye eski Bakanı TAV Başkanı Ziya Müezzinoğlu
Platform, bugün basına kapalı olarak gerçekleştirilen toplantının ardından ortak bir açıklama yaptı.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından okunan ortak açıklamada, platformda Türkiye’de sivil toplumun farklı kesimlerinin, iş dünyasının, emeğin, küçük işletmelerin, zanaatkarın, esnafın, çiftçinin ve bilim çevrelerinin temsilcileri olarak Türkiye’nin AB katılım sürecine ilişkin geniş bir mutabakatının temsil edildiği vurgulandı.
Açıklamada, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin bir tıkanma noktasına geldiğine dikkat çekilerek, şöyle denildi: “Bu gidişatın önüne geçilememesinin yaratacağı sonuçlardan endişe duymaktayız. Bu endişemizi hükümetimiz, siyasi partilerimiz, kamuoyumuz ve AB kurumları, üye ülke hükümetleri ve AB kamuoyu ile paylaşmak üzere bir araya geldik.
Mevcut ortam, AB sürecinin her iki tarafta da öncelikli gündem maddesi olmaktan çıkmaya başladığı ve durma noktasına geldiği izlenimini vermektedir. AB üyeliği, Türkiye’nin vazgeçilmez hedefi olmaya devam etmektedir. Bizler için Türkiye’nin AB üyeliği hedefi sürdürülebilir kalkınma, yüksek demokratik standartlar, hukuk güvenliği, bireysel özgürlükler, toplumsal cinsiyet eşitliği ve refah toplumu anlamına gelmektedir. Ne AB’deki, ne Türkiye’deki dönemsel siyasal ve ekonomik gelişmeler bu temel doğrultuyu değiştiremez. Hatırlatmak gerekir ki AB yönelimi, öncelikle bizim kendi meselemizdir.
Bu anlayış içinde hükümetimizi, siyasi partilerimizi, Türkiye’nin tam üyelik hedefi anlayışıyla daha fazla gayret göstermeye devam ediyoruz. Bu nedenle önümüzdeki seçimlerin yeni bir başlangıç olmasını diliyor ve Haziran 2011’de oluşacak siyasi iradeyi partiler üstü bir anlayışla reform sürecini süratle canlandırmaya davet ediyoruz. Özellikle AB’nin yeni bütçe döneminde Türkiye’nin AB üyeliğini dikkate alması sağlanmalıdır. AB’nin 2014 yılında başlayacak yeni bütçe çalışmalarında Türkiye’nin üyeliğinin göz önünde tutulabilmesi için reformlar hızlandırılmalıdır.”
-”AHDE VEFA İLKESİNİ DE DİKKATE ALARAK GÖZDEN GEÇİRMELİLER”-
Ortak açıklamada, sürecin ayrılmaz parçası olan sivil toplumun bu hedef doğrultusunda gösterilecek çabaya katkısının esas olduğu ve bu sorumluluğun tam olarak bilincinde olunduğu vurgulanarak, var olan AB İletişim Stratejisinin etkinliğinin değerlendirilmesi, AB’ye verilen mesajların ne kadar ikna edici olduğunun irdelenmesi, yeni ve daha etkin bir iletişim strateji geliştirilerek güçlü bir şekilde uygulamaya konulması gerektiğine dikkat çekildi.
Başmüzakerecinin çabalarına rağmen vize konusunun sivil toplum diyaloğu önünde engel olmaya devam ettiğine işaret edilen açıklamada, devamla şu görüşler dile getirildi: “Buradan AB liderlerine ve kurumlarına da çağrıda çağrıda bulunuyoruz; Türkiye ve AB, tam üyelik iradelerini yarım asrı aşkın süredir ortaya koymuşlardır. Esasen bu nedenledir ki Türkiye’nin AB üyeliği, AB’nin küresel bir aktör olma sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu anlayış içinde AB liderlerini, üyelik sürecindeki hukuki yükümlülüklerini ve Türkiye’nin üyeliğine yönelik tutum ve söylemlerini süratle ve ciddiyetle ahde vefa ilkesini de dikkate alınarak gözden geçirmeye davet ediyoruz. Bu çerçevede hem AB’ye, hem hükümetimize ve siyasi partilerimize konuya esastan bakmaları çağrısını yapıyor ve diyoruz ki gelecek seçimleri değil, gelecek nesilleri düşünün. Buradan tüm siyasi partilerimize özellikle son dönemde Türkiye’nin yapısal reformlarının yapılması noktasındaki mutabakatları gibi, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu’nda gösterdikleri birlikteki gibi özellikle AB sürecindeki reform paketlerini desteklemelerini ve tüm siyasi partilerimize seçim meydanlarında AB sürecine olan desteklerini açıklamalarını bekliyoruz.”
-PLATFORMDA YER ALANLAR-
“Türkiye AB Katılım Süreci İçin Sivil Toplum Girişimi Platformu”nda TOBB’un yanı sıra Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), DİSK, Türk-İş, Hak-İş, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Kalite Derneği (KALDER), Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği, Reklamcılar Derneği, Sosyal Demokrasi Vakfı, Tescilli Markalar Derneği, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, Tüketiciler Birliği, Tüketiciyi Koruma Derneği, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu gibi 100’ü aşkın sivil toplum kuruluşu ile üniversite temsilcileri yer alıyor.
İKV ve Yeditepe Üniversitesi İşbirliğinde Düzenlenen “Türkiye ve Avrupa Birliği: Sorunlar ve Beklentiler” Semineri Budapeşte’de Gerçekleştirildi.
İKV tarafından yürütülen AB Dönem Başkanlıkları Toplantılar Serisi kapsamında düzenlenen “Türkiye ve Avrupa Birliği: Sorunlar ve Beklentiler” başlıklı seminer, İKV ve Yeditepe Üniversitesi işbirliğinde 14 Nisan 2011 tarihinde Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de gerçekleştirildi.
İKV, Yeditepe Üniversitesi, Macar Avrupa Topluluğu (Hungarian European Society) ve Merkezi Avrupa Üniversitesi AB Genişleme Çalışmaları Merkezi (Central European University Center for EU Enlargement Studies – CENS) işbirliğinde düzenlenen “Türkiye ve Avrupa Birliği: Sorunlar ve Beklentiler” başlıklı seminer, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de 14 Nisan 2011 tarihinde düzenlendi. İKV tarafından yürütülen veAB Dönem Başkanlığı’nı yürüten ülkenin dönem başkanlığı sırasında yerel kurumlar ile birlikte ortak olarak organize edilen seminer, Merkezi Avrupa Üniversitesi’nde (Central European University) 150’nin üzerinde dinleyicinin katılımı ile gerçekleştirildi.
Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin farklı alanlarda ve farklı perspektiflerle ele alındığı, ilişkilerin vazgeçilmezliği ve Türkiye’nin AB üyeliğinin getireceği kazanımların vurgulandığı seminer kapsamında katılımcılar, ikili ilişkilerde ve üyelik sürecinde yaşanan sorunları değerlendirerek, muhtemel çıkış yolları üzerinde görüş alışverişinde bulundu.
Seminerin açış konuşmalarını sırasıyla, Macaristan Avrupa Derneği BaşkanıIstván Hegedűs, Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçisi Kemal Gür, Macaristan Dışişleri eski Bakanı ve Merkezi Avrupa Üniversitesi AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Müdürü Péter Balázs ile İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu yaptı.
Türkiye ve AB Dönem Başkanı Macaristan’daki mevcut gündeme değindiği kısa açış konuşmasında Macaristan Avrupa Derneği BaşkanıIstván Hegedűs, Türkiye’nin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak genel seçimlere odaklandığını; AB Dönem Başkanlığı görevini yürüten Macaristan’ınise ‘başarısız’ olarak adlandırılabilecek bir Dönem Başkanlığı sürdürdüğünü belirtti. Macaristan’ın AB üyelik sürecinin birçok açıdan Türkiye için bir ‘model’ oluşturabileceğini ifade eden Hegedűs, halihazırda Türkiye’nin AB adaylık sürecinin çok farklı açılardan (siyasi, hukuki, sosyal, ekonomik vb.) tartışılmakta olduğunu hatırlattı. Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçisi Kemal Gür ise, kısa açış konuşmasında, çöküş dönemindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun bile “Avrupa’nın hasta adamı” olarak adlandırıldığını ifade ederken, o dönemde dahi Avrupalıların Türkleri “Asyalı” olarak görmediğini vurguladı ve mevcut önyargıların zihinlerde olduğunu söyledi.
Macaristan Dışişleri eski Bakanı ve Merkezi Avrupa Üniversitesi AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Müdürü Péter Balázs ise konuşmasında, son birkaç yıldır AB genişlemesinin, Avrupalılar için çekici ancak hoş olmayan bir kavram olduğunu ifade etti. Böylesi bir ortamda, Türkiye’nin AB adaylık sürecinin AB’yi birçok alanda (Kıbrıs, İslamiyet, demokrasi gibi) köşeye sıkıştırdığını ifade eden Péter Balázs, tüm üye ve aday ülkeler içerisinde ilişkilerin en sancılı olduğu ülkenin Türkiye olduğunu söyledi ve Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin başlamasından bu yana (Ankara Anlaşması) üç jenerasyon geçtiğini, ancak halen üyelik hedefine ulaşılamadığını vurguladı. İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu ise, Macaristan Dışişleri eski BakanıPéter Balázs’a cevaben, 1800’lü yıllardan bu yana Türklerin yüzünün Avrupa’ya çevrili olduğunu ve Avrupa entegrasyonunun Türkiye olmadan tamamlanamayacağını söyledi. Türkiye’nin dış politikadan, enerji güvenliğine; göçten, sınır güvenliğine kadar birçok alanda Avrupa’ya katkı sağlayacağını ifade eden Kabaalioğlu, Avrupa’nın AB’nin en büyük altıncı, Dünyanın ise en büyük on altıncı ekonomisi olan Türkiye’yi dışarıda bırakma lüksünün olmadığının altını çizdi.
Açış konuşmalarının ardından, Macaristan Avrupa Derneği BaşkanıIstván Hegedűs başkanlığında ve “Türkiye ve AB: Ortak bir Gelecek?” başlığını taşıyan seminerin birinci oturumu gerçekleştirildi. Birinci oturum kapsamında, Dışişleri eski bakanları Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Prof. Dr. Emre Gönensay, Macaristan Dışişleri eski Bakanı ve Merkezi Avrupa Üniversitesi AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Müdürü Péter Balázs, İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nedret Kuran Burçoğlu, Merkezi Avrupa Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve AB Çalışmaları bölümü öğretim üyesi László Csaba ve Avrupa Komisyonu’nun Macaristan Temsilciliği’nde ekonomi ateşe olarak çalışan László Jankovics birer konuşma gerçekleştirdi.
Dışişleri eski Bakanı Prof. Dr. Emre Gönensay konuşmasında, coğrafi konumu nedeniyle Türkiye’nin her zaman Doğu ve Batı arasındaki dengeyi doğru kurmak için “savunmacı bir dış politika” izlemesi gerektiğini söyledi. Buna rağmen Türkiye’nin Batı’da tutunmak için AB ve ABD gibi iki önemli çıpasının bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gönensay, özellikle AB çıpasının Türkiye’nin ve Avrupa’nın geleceği için çok önemli olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Gönensay, mevcut konjoktürde var olan sorunları ise şu şekilde sıraladı: 1. Avrupa’nın yaşlanan nüfusu ve bu sorun ile baş edebilmek için hızlı ve hazır bir reçetenin bulunmaması; 2. Avro Alanı’nda yaşanan sorunların büyümesi ile kriz sonrasında parasal birliğin, mali birliğe doğru kaymaya başlaması ve bunun muhtemel yıkıcı sonuçları; 3. Türkiye-AB üyelik müzakereleri sürecindeki, hedefin ve hedef tarihin var olmaması nedeniyle yaşanan yavaşlık ve aksamalar.
Seminerin ilk oturumundaki ikinci konuşmayı Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nedret Kuran Burçoğlu gerçekleştirdi. Erken modern çağ ve sonrasında, sözlü, yazılı ve görsel kaynaklarda Avrupa’daki Türk imajı ile ilgili bir sunum yapan Prof. Burçoğlu, Avrupa’daki Türk imajının savaşlar, barışlar, düşmanlık, sosyal ilişkiler ve ekonomik ilişkiler etrafında şekillendiğini söyledi. Geçmişi 11. Yüzyıla kadar dayanan Avrupa’daki Türk imajının tarih içerisinde farklı yollar ile (kilise ayinleri, hikâyeler, şarkılar, gezginler, günlükler, hatıratlar, kitaplar, resimler, filmler, gazeteler, internet, sosyal medya vb.) yayıldığını ifade eden Prof. Burçoğlu, Avrupa’da 13.-16. Yüzyıllar arasında Türklerin olumsuz bir imajı olduğunu; 17.-18. Yüzyıllarda ise Avrupa’da Türklere ve Türk yaşam tarzına karşı bir hayranlığın oluştuğunu vurguladı. 19. Yüzyıl sonrası ve günümüzde ise bu imajın yeniden olumsuza döndüğünü ifade eden Prof. Burçoğlu, bugün Avrupa’daki Türk imajının oluşmasında korkuların hâkim olduğunun altını çizdi.
Avro Alanı’ndaki kriz ile ilgili kısa bir sunum gerçekleştiren Merkezi Avrupa Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve AB Çalışmaları bölümü öğretim üyesi László Csaba ise konuşmasında, dünya ekonomi tarihinin en büyük başarılarından biri olarak görülen Avro’nun, kriz ile birlikte aslında o kadar da başarılı olmadığının anlaşıldığını ifade etti. Avro Alanı’nda yaşanan krizin son günlerde mali bir krize doğru ilerlediğini kaydeden László Csaba, ancak bunun AB çapında bir mali birliğe yol açmayacağına inandığını ifade etti. Son yaşanan mali krizin, en fazla katı ekonomi politikaları izlemeyen AB üye ülkelerini (İrlanda, Yunanistan, Portekiz gibi) vurduğunu hatırlatan Csaba, ileride mümkün olabilecek krizlerin engellenmesi için AB çapında katı ekonomi politikalarına bağlı kalınması gerektiğini söyledi. Avrupa Komisyonu’nun Macaristan Temsilciliği’nde ekonomi ateşe olarak çalışan László Jankovics ise, Avro Alanı’ndaki reform girişimleri hakkında katılımcılara bilgi verdi. Kriz ile birlikte Avro Alanı’ndaki AB Üye Devletlerinin ekonomik yapılanmalarında ciddi değişiklikler yaşandığının altını çizen Jankovics, mevcut ekonomik verilerin ileriki dönemlerde daha büyük değişikliklerin yaşanmasının sinyalini verdiğini söyledi. Son bir yıl içerisinde ekonomi politikası alanında Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği Konseyi’nin bir dizi yeni stratejiyi (Six-pack legislative proposal) açıkladığı ve uygulamaya koyduğunu hatırlatan Jankovics, bunun AB ekonomisinin toptan bir şekilde yapılanması olarak algılanabileceğine dikkat çekti.
Seminerin öğleden sonraki “Yeni Avrupa’da Türkiye?” başlığını taşıyan ikinci oturumunda ise Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feroz Ahmad, Macaristan Dışişleri Bakanlığı’nda enerji güvenliğinden sorumlu Büyükelçi Anita Orban, TC Dışişleri Bakanlığı’ndan Tuncay Babalı, Ghent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Marc Maresceau, Macaristan’ın Hırvatistan Büyükelçisi Gábor Iván ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Leyla Tavşanoğlu birer konuşma gerçekleştirdi. Söz konusu oturumun başkanlığını, Merkezi Avrupa Üniversitesi AB Genişleme Çalışmaları Merkezi araştırmacılarından Andras Deak yaptı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak Türk-Avrupa ilişkilerini tarihi bir perspektiften ela alan bir sunum gerçekleştiren Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feroz Ahmad ise, Cumhuriyet Türkiye’sinin kurulması ile beraber, Türklerin her zaman Batı’nın bir parçası olmayı istediğini verdiği örnekler ile ortaya koydu. Bir tarihçi olarak, Türkiye’nin ileride AB’ye üye olup olamayacağı konusunda herhangi bir tahminde bulunamayacağını ifade eden Prof. Dr. Feroz Ahmad, ancak AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı olduğu zaman, Türkiye’yi kendi bünyesine kabul edeceğini belirtti. Enerji, enerji güvenliği ve Türkiye’nin enerji alanındaki rolü ile ilgili bir sunum gerçekleştiren Macaristan Dışişleri Bakanlığı’nda enerji güvenliğinden sorumlu Büyükelçi Anita Orban, AB’nin enerji ihtiyacının önümüzdeki dönemde artacağını ifade etti ve 2020 yılında Türkiye’nin AB enerji ihtiyacının yüzde 20’sinden fazlasını karşılar bir konuma geleceğini söyledi. Türkiye’nin enerji alanında Hazar Bölgesi ve Avrupa arasında bir köprü olduğunu vurgulayan Anita Orban, özellikle Nabucco Projesi ile Türkiye’nin AB’nin enerji güvenliğinde “vazgeçilmez” bir rol oynamaya başladığını ifade etti. Güney doğalgaz koridor sürecinin tamamlanması için gerekli anlaşmaların imzalanmasının beklendiğini hatırlatan Orban, AB perspektifinden bakıldığında, AB’nin Türkiye’yi sadece bir “enerji transit” ülkesi olarak görmediğini, aksine enerji ihtiyacı günden güne artan, dolayısıyla AB ile enerji alanında benzer endişeleri taşıyan bir ülke olarak gördüğünü söyledi. Konuşmasının sonunda Orban, enerji alanında Türkiye’nin AB için vazgeçilmez bir ortak olduğunu vurguladı.
TC Dışişleri Bakanlığı’ndan Tuncay Babalı ise, Türkiye-AB üyelik müzakereleri sürecinde, Türkiye’nin enerji alanındaki rolünün tüm taraflarca bilinmesine rağmen, müzakere sürecinin 15 numaralı başlığını oluşturan “Enerji” Faslının, Kıbrıs sorunu nedeniyle müzakerelere kapalı olmasına anlam veremediğini söyledi. Son ekonomik veriler ışında Türkiye’nin ekonomik durumunu değerlendiren Babalı, 2020 yılında Türkiye’nin Çin’in ardından dünyada enerji ihtiyacının en fazla olduğu ikinci ülke konumuna geleceğini ifade etti. Türkiye’nin giderek artan enerji ihtiyacının AB’nin enerji güvenliği sorununu çözmek için önemli olduğunu vurgulayan Babalı, sadece doğalgazda değil, elektrik enerjisi, alternatif enerji, yenilenebilir enerji, jeotermal enerji gibi alanlarda da Türkiye’nin artan bir potansiyeli olduğunu söyledi (Türkiye’nin geçen yıl itibariyle ENTSO-E Avrupa Kıtası Senkron Bölgesi Şebekesine dâhil olmasının bunun önemli bir işareti olduğunu vurguladı). Kimi tarafların Türkiye’nin enerji konusunu müzakere sürecinde bir koz olarak kullandığı şeklindeki eleştirilere de değinen Tuncay Babalı, enerjinin Türkiye’nin stratejik bir seçimi olduğunu ve Nabucco Projesi’nin Türkiye’nin AB üyeliği için bir ön koşul olmadığını ifade etti. Türkmenistan ve Kuzey Irak’ın enerji alanında dünyadaki yeni kaynaklar olarak ortaya çıktığını da hatırlatan Babalı, Türkiye’nin bu bölgeler ile olan yakın ekonomik ilişkilerinin, Avrupa’nın avantajına olduğunu kaydetti. Bu çerçevede Babalı, AB Üye Devletlerinden “Enerji” Faslının müzakerelere açılması için daha fazla siyasi irade ortaya koymasını talep etti.
Türkiye-AB ilişkilerine hukuki bir perspektiften yaklaşanGhent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Marc Maresceau ise, hukuki açıdan Türkiye-AB ilişkilerinin “eşsiz” bir karaktere sahip olduğunu söyledi. 1963 Ortaklık Anlaşması’nın Avrupa Topluluğu’nun da dâhil olduğu en ilginç anlaşmalardan biri olduğunu ifaden eden Prof. Dr. Maresceau, söz konusu anlaşmanın Giriş bölümünde üyeliğe ilişkin yapılan iki referansın “açık ve net” olduğunu; bu referansların Türkiye’nin AB üyesi olup olamayacağı yönünde yapılan tartışmalara son noktayı koyar nitelikte olduğunu vurguladı. Ortaklık Anlaşması’nın, Gümrük Birliği’nin kurulmasından, Türkiye’nin belli politika alanlarında hukukunu AB müktesebatına uyumlu hale getirmesi zorunluluğuna kadar, hukuki açıdan birçok alanda tam bir katılım anlaşması olduğuna dikkat çeken Prof. Maresceau, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan kimi Üye Devletlerin “İmtiyazlı Ortaklık” adı altında geliştirdikleri çeşitli seçeneklerin hukuki altyapısının bulunmadığı söyledi.
Macaristan’ın Hırvatistan Büyükelçisi Gábor Iván ise konuşmasında, 2005 yılında Türkiye ile aynı anda üyelik müzakerelerinde başlayan Hırvatistan’daki durum ile Türkiye’nin mevcut durumunu karşılaştırdı. Her iki aday ülke için müzakere sürecindeki 23 numaralı başlık olan “Yargı ve Temel Haklar” Faslının açılması için siyasi değerlendirmelerin yapıldığını söyleyen Büyükelçi Gábor Iván, Türkiye ile yürütülen müzakere sürecinin, Hırvatistan ile karşılaştırıldığı zaman çok daha yavaş ilerlediğini belirtti. Buna rağmen kimi alanlarda önemli adımların atıldığını (özellikle geri kabul anlaşması ile ilgili) ifade eden Macaristan’ın Hırvatistan Büyükelçisi, bazı konularda ise çözümsüzlüğün devam ettiğini (özellikle Kıbrıs konusunda) belirtti. Büyükelçisi Iván konuşmasının sonunda, AB Dönem Başkanlığı görevini yürüten Macaristan’ın, Dönem Başkanlığı görevi bitmeden en az bir başlıkta daha müzakerelere başlanması konusunda çaba sarf ettiğini söyledi. Söz konusu oturumun son konuşmasını ise Cumhuriyet gazetesi köşe yazarlarından Leyla Tavşanoğlu gerçekleştirdi. Gazeteci gözüyle Türkiye-AB ilişkilerini değerlendiren Tavşanoğlu, Türkiye’de medya sektörüne yönelik son dönemde yaşanan gelişmeler hakkında katılımcılara bilgi verirken, bu gelişmeler konusunda Türkiye’de baş gösteren sorunların, Avrupa’da da rahatsızlık yaratmaya başladığını görmekten memnuniyet duyduğunu söyledi.
“Türkiye ve Avrupa Birliği: Sorunlar ve Beklentiler” Semineri, İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, Macaristan Dışişleri eski Bakanı ve Merkezi Avrupa Üniversitesi AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Müdürü Péter Balázs ve Macaristan Avrupa Derneği BaşkanıIstván Hegedűs’ün kapanış konuşmaları ile son buldu. İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu kapanış konuşmasında, Türkiye-AB üyelik müzakereleri sürecinde yaşanan sıkıntılara değindi. Bu çerçevede başta Gümrük Birliği olmak üzere, serbest ticaret anlaşmaları, Türk vatandaşlarına yönelik zorunlu Schengen vize uygulaması, rekabet politikası gibi konuların, gündemde acil yanıt bekleyen konular olduğunu belirten İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı, Avrupa entegrasyonunun Türkiye olmadan tamamlanamayacağını ifade etti. Macaristan Dışişleri eski Bakanı ve Merkezi Avrupa Üniversitesi AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Müdürü Péter Balázs ise kapanış konuşmasında, AB ile tüm ülkelerin yürüttüğü ve ileride yürüteceği katılım müzakerelerinin “açık ve net hedefler” doğrultusunda ilerlediğine dikkat çekerken, Türkiye’ye hedef tarih verilmemiş olmasını büyük bir eksiklik olarak değerlendirdi. Avrupa’da Türk algısı ile ilgili olarak, bu durumun sadece Türkiye’ye ve Türkiye’nin AB adaylık sürecine özel olmadığını hatırlatan Péter Balázs, İspanya ve Polonya’nın AB üyeliklerinin hemen öncesinde de Avrupa kamuoylarının benzer kaygıları taşıdığını ifade etti. Enerji konusunda Türkiye’nin AB üzerinde yadsınamaz bir rolü olduğunu belirten eski Macaristan Dışişleri Bakanı, dış politika anlamında Türkiye’nin AB üyeliğini beklemek yerine, aktif bir dış politika gütmesini memnuniyetle karşıladığını ifade etti.
Hukuk Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, ELFA (European Law Faculties Association) Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği’nin Varşova’da gerçekleştirilen genel Kuruluna katıldı. AB Lizbon Antlaşmasının Getirdikleri konulu bir Çalıştaya başkanlık yaparak yönetti.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, 24-26 Şubat 2011 tarihlerinde Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenlenen Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği’nin (European Law Faculties Associations) 2011 Genel Kurul toplantılarına katıldı ve Lizbon Antlaşması konulu bir çalıştayı yönetti.
Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, 300 kadarAvrupa hukuk fakültesini üye olarak bünyesinde bulunduran ELFA’nın 2011 Yıllık Konferansına katılmıştır. Polonya’nın başkenti Varşova’daki Varşova Üniversitesi’nde düzenlenen butoplantının ana teması“Hukuk Fakülteleri için Yeni Zorluklar: Yönetişim, Özerklik ve Finansman”olmuştur.
Avrupa Komisyonu’nun danıştığı en ciddi sivil toplum kuruluşlarından biri olan Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği, Hukuk eğitimi konusu yanındadeğişik hukuki sorunlarda çözümler öneren ve AB’nin zaman zaman danıştığı önemli bir kuru ELFA’nın 2011 Yıllık Konferansı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Yeditepe Üniversitesi, İKV ve Merkezi Avrupa Üniversitesi işbirliği ile, AB dönem başkanı Macaristan’da Türkiye – AB ilişkilerini gündeme getiriyor.
14 Nisan 2011 perşembe günügerçekleştirilecek olanseminerdeTürkiye-AB ilişkilerindeki sorunlu alanlar ve geleceğe yönelik fırsatlar konunun uzmanlarınca tartışılacak.
Seminer Ocak ayından bu yana AB dönem başkanlığını yürüten Macaristan’da kamuoyu ve ilgili çevrelerde Türkiye’nin AB sürecinde geçirdiği aşamalar ve muhtemel AB üyeliğinin taşıdığı fırsatlara ilişkin bir farkındalık yaratmayı amaçlıyor.
Seminerin açış konuşmaları AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Başkanı ve eski Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Balazs, Macar Avrupa Derneği Başkanı Prof. Dr.Istvan Hegedus, İKV Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ve Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçisi Kemal Gür tarafından yapılacak.
Macaristan’ın Avrupa Komisyonu’nda ilk temsilcisi olan Peter Balasz Macaristan Dışişleri Bakanlığı görevi sırasında Nisan 2010 da İstanbul’da IKV yi ve Yeditepe Hukuk Fakültesi Dekanını ziyaret etmişti.
Türkiye ve AB ilişkilerinde yaşanan güncel sorunlar, iki tarafın enerji, dış politika gibi işbirliği alanları, AB içinde yaşanan değişimler, ekonomik krizin etkileri gibi güncel konuların tartışılacağı seminerde aşağıdaki konuşmacılar yer alacak:
Dışişleri eski Bakanları Prof. Dr. Emre Gönensay, Prof.Dr. Mümtaz Soysal, Macaristan Dışişleri eski bakanı ve AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Başkanı Peter Balazs, İKV Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Prof. Dr. Laszlo Csaba, Macaristan Avrupa Komisyonu temsilciliği iktisadi ataşesi Laszlo Jankovics, Yeditepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Imagoloji uzmanı Prof. Dr. Nedret Kuran Burçoğlu, AB Genişleme Çalışmaları Merkezi Araştırma direktörü Andras Deak, Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feroz Ahmad, Macaristan Dışişleri Bakanlığı enerji güvenliğinden sorumlu büyükelçi Anita Orban, T.C. Dışişleri Bakanlığı mensubu Dr. Tuncay Babalı, Belçika Gent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Marc Maresceau, Macaristan’ın Hırvatistan Büyükelçisi Gabor Ivan, ve Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Leyla Tavşanoğlu Yeditepe Üniversitesi ve IKV daha önce İspanya’nın dönem başkanlığı sırasında Madrid’de Kraliyet Uluslararası iİişkiler Enstitüsü’nde, Fransa’da St. Etienne ve Paris-Nanterre Üniversitelerinde, Belçika’da Ghent üniversitesi işbirliği ile Flaman Eyalet Meclisinde, Hollanda’da da Amsterdam Üniversitesi işbirliği ile Sanayi Odasında, Yeşiller Grubu işbirliği ile Strasbourg’da Avrupa Parlamentosu’nda benzer toplantılar düzenlemişti.
Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun bildirdiğine göre 2-3 Mayıs tarihlerinde Brüksel’de Avrupa Parlamentosu salonlarında gerçekleştirilecek iki toplantıda daTürkiye-AB ilişkilerinin canlandırılması için gündemdeki sorunlar ve vize konusu irdelenecek.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi – American University Washington College of Law Yaz Okulu / 10 Temmuz – 7 Ağustos 2011 / Washington, D.C. / A.B.D.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi konuk profesörü, Leiden Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Piet de Slot’un Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin hukuka aykırı olduğuna ilişkin yaptığı açıklamaların basında yankıları
Prof. Dr. Piet de Slot’un özgeçmişi: Piet Jan Slot, Leiden Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Avrupa Enstitüsü öğretim üyesidir. AB hukukunda temel özgürlükler, serbest dolaşım, AB Vatandaşlığı, tarife dışı engeller, rekabet hukuku, devlet yardımları, iç Pazar, müktesebat uyumlaştırması gibi konular başta olmak üzere AB hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Bu alanda çok sayıda araştırması olup, makaleleri ve kitapları yayınlanmıştır.
6 Nisan 2011 tarihinde düzenlenen basın toplantısına ilişkin Akşam gazetesinde çıkan haber: aksam-7nisan2011
Hürriyet Daily News da yayınlanan haber: hurriyet-daily-news-april-7-2011
Dünya gazetesinde çıkan haber: dunya-7nisan2011
Euractiv’de çıkan haber: euroactive-7nisan2011
Prof. Dr. Jan Piet Slot’un açıklamaları ABHABER Ajansında: abhaber-8nisan2011
Anadolu Ajansı haberi için: AA-07Nisan2011
Kobi Postasında çıkan haber: kobipostasi-6Nisan2011
Penn State Hukuk Fakültesi İstanbul’da bulunan hukukçular ve yöneticiler için yoğunlaştırılmış Amerikan Hukuku Eğitim Programı sunmaktadır.
Penn State Law Program in Istanbul Offers Immersion in U.S. Law for Lawyers and Business Executives
A four-week Intensive Introduction to American Law program in Istanbul (July2 to 29, 2011) will provide legal and business practitioners from around the world with an overview of American law as it operates in the global business environment. The curriculum will be taught by Penn State University Dickinson School of Law professors known globally for their expertise in antitrust, arbitration, contracts, and international choice of law, the U.S. regulation of international business, property, advocacy, and writing. The certificate program includes eight different classes taught over two, two-week semesters.
Classes will be held at Yeditepe Faculty of Law. An on-line application is now available at this page: click.
Avrupa Politika Danışmanları Bürosu (BEPA) Başkan ve Başkan Yardımcısı İstanbula geldi ve Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Feroz Ahmad ve Hukuk Fakültesi Dekanı Prof Dr. Haluk Kabaalioğlu ile görüştü.
Avrupa Politika Danışmanları Bürosu (Bureau of European Policy Advisers – BEPA) Başkanı Jean-Claude Thébault, Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas ve Dışarıya Ulaşma (outreach) Ekibi Küresel Diyalog Sektörü mensubu olan J. Marques de Almeida’dan oluşan BEPA Heyeti, 21-22 Mart 2011 tarihlerindeTürkiye’de çeşitli temaslarda bulundu.
Avrupa Politika Danışmanları Bürosu (Bureau of European Policy Advisers– BEPA) Başkanı Jean-Claude Thébault, Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas ve Dışarıya Ulaşma(outreach) Ekibi Küresel Diyalog Sektörü mensubu olan J. Marques de Almeida’dan oluşan BEPA Heyeti, 21-22 Mart 2011 tarihlerinde İKV’nin davetlisi olarak geldikleri Türkiye’de başta iş dünyası, sivil toplum örgütleri, basın mensupları, akademisyenler ve üniversite öğrencileri olmak üzere çeşitli gruplar ile temaslarda bulundular. BEPA üyeleri söz konusu farklı kesimlerin temsilcileri ile AB’deki son gelişmeler, Türkiye-AB ilişkilerindeki son durum ve diğer ilgili gelişmeler konusunda görüş alışverişinde bulundular.
AB Heyeti ile İKV’de
İKV tarafından düzenlenen program dâhilinde BEPA Heyeti, ziyaretin birinci günü İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, emekli Büyükelçi Uluç Özülker, İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas ve İKV Brüksel Temsilcisi Haluk Nuray; Borusan Holding A.Ş., Kurumsal Fonksiyonlar Grup Başkanı Canan Ercan Çelik ve Borusan Holding A.Ş.,Mali İşler Genel Müdür Yardımcısı Barış Kökoğlu; 500 Yıl Vakfı ve İKV eski Başkanı Jak Kamhi ile biraraya geldi. Heyet öğle yemeğinde İKV Yönetim Kurulu Üyeleri YMerkez Bankası eski Guvernürü Yavuz Canevi, Avrupa Seramik ÜreticileriBaşkanı Zeynep Bodur Okyay ve Deniz Ticaret Odası temsilcisi Tamer Kıran ile görüş alışverişinde bulundu. BEPA Heyeti sonrasında, İstanbul Sanayi Odası eski Başkanları Memduh Hacıoğlu, Hüsamettin Kaviile İstanbul Sanayi Odası Genel Sekreteri Mete Meleksoy ile bir araya geldi. Program kapsamında Türk temsilcileri ile de görüşen BEPA Heyeti, Hürriyet Gazetesi’nden Ferai Tınç ve Milliyet Gazetesi’nden Kadri Gürsel ile görüştü. Ziyaretin birinci gününde heyet son olarak, İKV uzman kadrosu ile bir araya gelip, Türkiye-AB üyelik müzakere sürecinin gidişatı ile ilgili görüş alışverişinde bulundu.
BEP Başkanı Jean-Claude Thébault, Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas ve Dışarıya Ulaşma Ekibi Küresel Diyalog Sektörü mensubu olan J. Marques de Almeida’dan oluşan BEPA Heyeti, ziyaretin ikinci gününde ise Yeditepe Üniversitesi’ni ziyaret etti. Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feroz Ahmad ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile görüşen heyet, sonrasında MÜSİAD’ı ziyaret ederek, MÜSİAD Başkanı ve İKV Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Cihad Vardan ile görüş alışverişinde bulundu.
BEPA, doğrudan Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso’ya danışmanlık yaparak, Başkana ve diğer Komisyon üyelerine stratejik planlama desteği sağlayan ve politika önerileri sunan bir kurum.
Avrupa Komisyonu’nun politika danışmanları grubunun yerini almak üzere 2004 yılında kurulan BEPA, 2010 yılında geleceğin sorunlarına daha etkili çözümler üretilmesine katkıda bulunmak amacıyla yeniden yapılandırıldı. BEPA’nın önde gelen amacı Komisyon’da politika oluşturan kadroların sivil toplumun farklı kesimleri ile bağlantısını kurmak suretiyle orta ve uzun vadede Avrupa politikalarının yapımına katkıda bulunmak. Komisyon’daki diğer uzmanlar ile birlikte BEPA danışmanları, Komisyon Başkanı’nın gündemi ve AB’nin gelecekteki politikalarının oluşumu ile ilgili bilgi, analiz sonuçları ve politika önerileri hazırlıyor ve sunuyorlar.
İKV’de Komisyon Temsilcileri
Komisyon içinde özerk yapısı ve doğrudan Başkana bağlı olması ile özel bir niteliğe sahip olan BEPA iki ana bölümden oluşuyor: Dışarıya Ulaşma (outreach) Ekibi ve Analiz Ekibi. Birinci ekip gerek Avrupa ölçeğinde gerekse küresel ölçekte politika yapıcılar ile sivil toplum arasındaki bağları geliştirmeyi hedeflerken ikinci ekip ise politika analizi ve öneri getirme konusunda çalışıyor.
BEPA ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
İKV Heyeti
AB Heyeti Yemekte
Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso’nun üst düzey üç danışmanı ve BEPA Başkanı Yeditepe Üniversitesini ziyaret etti.
Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso’nun üst düzey üç danışmanıIKV ve Yeditepe Üniversitesini ziyaret ettikten sonra MÜSİAD Başkanı Ömer Cihad Vardan’ a bir ziyaret gerçekleştirildi. Heyet Yeditepe Üniversitesi Hukuk fakültesi’nde Prof.Dr. Feroz Ahmad ve Prof Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile görüştü.
İKV de toplantıya eski Başkanlardan Jak Kamhi, emekli Büyükelçi Oluç Özülker, Kadri Gürsel, Ferai Tınç, Hüsamettin Kavi ve IKV uzmanları katıldı.
İKV Başkanı ve Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ve Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Feroz Ahmad 25-26 Mart 2011 tarihlerinde Conrad otelinde yapılan Wilton Park toplantılarına katıldılar.
T.C. Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu ve İngiltere’nin Devlet Bakanı Lord Howell’ın konuşmacılar arasında yer aldığı iki günlük toplantıda Prof.Dr. Kabaalioğlu, vize konusunda AB nin anlaşmaları ihlal ettiğini, Avrupa Adalet Divanı kararlarına uymadığını ve bu kadar fütursuzca hukuk dışı davranan AB üye Devletleri ve AB kurumlarının hukukun üstünlüğü konusundaortaya çıkıp konuşma hakkının da kalmayacağını belirtti. İKV nin vize konusunda yaptırdığı çalışmalar, Visa Hotline Raporu ve bilim adamları tarafından hazırlanan raporlartoplantıya katılanlara dağıtıldı.
Grup fotoğrafı için: group-photograph
Penn State Law – Penn State Law Summer Program in Istanbul / Penn State Hukuk İstanbul Yaz Programı
Application
Certificate Program
The Intensive Introduction to American Law Penn State Law Summer Program in Istanbul is a non-degree, certificate program of Penn State Law. Upon successful completion of the Summer Program, participants will receive a certificate of completion from Penn State Law. Participants will also receive $4,200 USD credit toward LL.M. tuition at Penn State Law, if they are subsequently admitted to the LL.M. program and matriculate within two years.
Enrollment Process
By submitting this online application, you verify that the information provided is accurate and that you have read and understood the program’s policies relating to refunds and cancellation. If accepted to the above program, you agree to abide by its regulations, including those of the Pennsylvania State University, Dickinson School of Law.
To be considered for the American Law in Istanbul Summer Program, you must complete and submit the application below. An asterisk (*) denotes a required field. If accepted into the program, you will receive instructions about paying tuition and fees online by credit card.
You are required to pay an application fee of $75 by credit card. This fee is charged at the time of application and is non-refundable. You will be notified by the program director of your admission within one week of application.
When you are finished, click the “Submit” button. If you have any questions, please call 1+814.865.8900 or emailassociatedeans@law.psu.edu
Apply Now
Penn State Law – Education Abroad
Education Abroad
Semester Study Abroad, Summer Study Abroad, Fulbright Study, and Work Abroad
Semester Study Abroad
Penn State Law has exchange partnerships with:
• University of Cape Town Faculty of Lawin Cape Town, South Africa;
• University of Maastricht Faculty of Lawin Maastricht, The Netherlands; and
• Yeditepe University Faculty of Lawin Istanbul, Turkey.
Each agreement allows four or more Penn State Law students to spend a semester at the partner institution and permits graduate students from partner law schools to participate in the Penn State LL.M. program. In addition, the agreements facilitate faculty exchange and collaboration.
Certificate ProgramPenn State Law Summer Program in Istanbul for Lawyers and Business Professionals
Summer Study Abroad
Penn State Law offers two European summer abroad programs and one Canadian international summer program.
• The Capitals of Europe Program
• The Florence • Rome • Siena Italy Program
• The Summer Program in Arbitration Law at the McGill Faculty of Law in Montréal, Québec, Canada
Fulbright StudyPenn State Law students interested in spending a year abroad with Fulbright sponsorship work on their proposals with an experienced Fulbright Program Advisor from the Office of International Career Services of the School of International Affairs. This year, Class of 2009 graduate Julie Polakoski is spending a year in New Zealand conducting a comparative study of the impacts legal reform has on workers’ collective bargaining rights in New Zealand and in the United States. She will focus on the context and arguments behind New Zealand’s labor law reforms as well as the impacts of these changes on collective bargaining. Her Fulbright research will be used toward completion of an LL.M. degree at the University of Otago.
Work Abroad
Professional skills training at the Law School includes opportunities for students to work as interns in a variety of legal settings. In all of these areas, Penn State Law is expanding the possibilities for students to be placed internationally. Students have recently been placed in internships with the International Criminal Tribunal at the Hague, with the UN High Commissioner for Refugees in Ethiopia, and with the International Bar Association in London.
Penn State Live – Penn State Law to offer summer course on American law in Istanbul
Wednesday, March 30, 2011
A four-week Intensive Introduction to American Law program in Istanbul (July 2 to 29) will provide legal and business practitioners from around the world with an overview of American law as it operates in the global business environment. The curriculum will be taught by Penn State Law professors known globally for their expertise in antitrust, arbitration, contracts, international choice of law, the U.S. regulation of international business, property, advocacy, and writing. The certificate program includes eight different classes taught over two, two-week semesters.
“The global demand for practitioners with a fundamental understanding of American law, especially as it relates to international commerce, is growing exponentially,” said Philip J. McConnaughay, dean of Penn State University Dickinson School of Law. “Yeditepe University is the ideal place to conduct this program because of the importance of Istanbul as a cultural, economic, and financial center of both Europe and Asia,” he added.
“We also think of the program as a stepping stone for students who may be interested in doing a master of laws degree in the U.S.,” said Professor Karen Bysiewicz, director of graduate and international programs at Penn State Law. Program participants who subsequently enroll in Penn State’s LL.M. program will receive a full credit of their $4,200 summer program tuition toward their Penn State LL.M.
For complete details, visithttp://law.psu.edu/istanbul_summer_program.
LLM GUIDE – Penn State Offers US Law Summer Program in Istanbul
Four-week program for lawyers and business execs runs in July
Mar 28, 2011
Penn State University Dickinson School of Law is offering a four-week Intensive Introduction to American Law in Istanbul, Turkey during July 2-29.
The program is designed for lawyers and business executives, and will provide “an overview of American law as it operates in the global business environment.”
The certificate program includes eight different classes taught by Penn State faculty over two, two-week semesters. Program participants who subsequently enroll in Penn State’s LL.M. program will receive a full credit of their $4,200 summer program tuition toward their Penn State Law LL.M.
For more information, please visit the programwebsite.
For more information about Penn State’s LL.M. program, please visit their full LLM GUIDE directory profile.
Penn State Law Program in Istanbul Offers Immersion in U.S. Law for Lawyers and Business Executives / ABD nin önde gelen Hukuk Fakültelerinden Penn State Yeditepe’de bir aylık AMERICAN LAW programı yapıyor
Penn State Law Program in Istanbul Offers Immersion in U.S. Law for Lawyers and Business Executives
A four-week Intensive Introduction to American Law program in Istanbul (July2 to 29, 2011) will provide legal and business practitioners from around the world with an overview of American law as it operates in the global business environment. The curriculum will be taught by Penn State University Dickinson School of Law professors known globally for their expertise in antitrust, arbitration, contracts, international choice of law, the U.S. regulation of international business, property, advocacy, and writing. The certificate program includes eight different classes taught over two, two-week semesters. Classes will be held at Yeditepe Faculty of Law. An on-line application is now available athttp://law.psu.edu/istanbul_summer_program/application
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Würzburg Hukuk Fakültesi ve İktisadi Kalkınma Vakfı işbirliği ile düzenlediği İnternet Ceza Hukuku Sempozyumu 20 – 21 Nisan tarihinde başlıyor.
Yeditepe Hukuk Fakültesi, Fransa’da St. Etienne’de Jean Monnet Üniversitesi ile iki gün süren Türkiye-AB İlişkileri konulu kollokyum düzenledi.
Seminer programı için tıklayınız.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İKV ve Rekabet Kurumu işbirliğiyle 7-8 Nisan 2011 tarihlerinde “Avrupa Birliği Rekabet Hukuku Eğitim Semineri”
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İKVve Rekabet Kurumu işbirliğiyle 7-8 Nisan 2011 tarihlerinde
Yeditepe ÜniversitesiHukuk Fakültesi, İKV ve Rekabet Kurumu ile birlikte Avrupa Birliği Rekabet Hukuku konusunda bir eğitim semineri düzenlemektedir. 7-8 Nisan 2011 tarihlerinde düzenlenecek olan seminer Leiden Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Avrupa Enstitüsü öğretim üyesi ProfesörPiet Jan Slottarafından yürütülecektir.
Türkiye’nin AB ile gerçekleştirdiği gümrük birliği öncesinde uyum sağladığı rekabet hukuku alanı piyasa ekonomisinin temel kurumsal düzenlemelerinden birini oluşturmaktadır. AB rekabet hukukunun temel ilkeleri, ilgili mevzuat ve mahkeme kararları, Türk rekabet hukuku ve uygulamaları açısından da ufuk açıcı niteliktedir.
Eğitim semineri sonunda katılımcılara katılım sertifikası takdim edilecektir. Seminer öncesi kayıt yaptıran katılımcılara, kaynak eser, AB mevzuatı hükümleri ve ilgili mahkeme kararlarından oluşan bir okuma paketi verilecektir.İngilizce olarak yürütülecek olan seminerde simultane çeviri yapılacaktır.
LCV: 0212 270 93 00, Seda Avcı Yaman (İKV)
ÖNEMLİ NOT:Katılım teyitlerinin 4 Nisan 2011 Pazartesi gününe kadar bildirilmesi rica olunur.
AVRUPA BİRLİĞİ REKABET HUKUKU EĞİTİM SEMİNERİ
7-8 NİSAN 2011, LARES PARK HOTEL TAKSİM
EĞİTİMCİ: PROF. PIET JAN SLOT
ÖZGEÇMİŞİ: Piet Jan Slot Leiden Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Avrupa Enstitüsü öğretim üyesidir.
Rekabet hukuku, devlet yardımları, İç Pazar, ulaştırma, enerji, müktesebat uyumlaştırması ve AB vatandaşlığı gibi konular başta olmak üzere AB hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Bu alanda çok sayıda araştırması olup, makaleleri ve kitapları yayınlanmıştır.
PROGRAM
7 NİSAN 2011
10.00-11.00 AÇIŞ KONUŞMALARI:
PROF. DR. HALUK KABAALİOĞLU,İKTİSADİ KALKINMA VAKFI BAŞKANI, YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI
H. ERKAN YARDIMCI, REKABET KURUMU BAŞKAN YARDIMCISI
11.00-13.00 AB REKABET HUKUKU EĞİTİM PROGRAMI
I. AB REKABET HUKUKUNA GİRİŞ
II. REKABETİ KISITLAYICI ANLAŞMALAR
13.00-14.00ÖĞLE YEMEĞİ
14.00-17.00III. YATAY VE DİKEY ANLAŞMALAR
IV. HAKİM DURUMUN KÖTÜYE KULLANILMASI
8 NİSAN 2011
10.00-13.00V. FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI
VI. BİRLEŞMELER
13.00-14.00ÖĞLE YEMEĞİ
14.00-17.00VII. UYGULAMA VE YAPTIRIM: USULE İLİŞKİN ÇERÇEVE
VIII. UYGULAMA VE YAPTIRIM: ÇOKLU YARGI YETKİSİ
Toplantı Yeri :Lares Park Hotel, Lapis Toplantı Salonu, Taksim İstanbul
Penn State de gerçekleştirilen dersleri High Definition kalitesinde ve interaktif olarak dünyanın herhangi bir yerinde izleme olanağı veren teknoloji ile Yeditepe’de verilen dersler Penn State de izlenebileceği gibi Penn State deki dersler de Yeditepe’de izlenebilecek.
Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nurcan Baç, Penn State Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Philippe McConnaughy’den bilgi alıyor.
Rektörümüz Prof.Dr. Nurcan Baç, Penn State Dickinson Law School Dekanı Profesör Phil McConnaughy’nin bürosunda
Penn State Hukuk Fakültesinin ultra modern yeni binasında kütüphaneden bir görünüm
Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nurcan Baç, ABD’de American University Washington College of Law’u ziyaret etti.
Rektör Prof.Dr. Baç onuruna verilen akşam yemeğinde başta Dekan Prof.Dr. Claudio Grossman olmak üzere son yedi yıldır Yeditepe’de Yaz Okuluna katılan tüm öğretim üye ve yardımcıları, Yeditepe’de gördükleri konukseverliği överek diğer yaz programlarına göre en başarılısının Yeditepe Hukuk fakültesi’nde gerçekleştirildiğini vurguladılar.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı’nın Avrupa Parlamentosunda düzenlenen toplantıda yaptığı konuşma Avrupa Parlamentosu eski üyelerinden Joost Lagendijk’ın vize konusunda kaleme aldığı makalede
JOOST LAGENDIJK
Eroding the rock ^^ JOOST LAGENDIIK Everybody knows that even the most solid rock will eventually be eroded if drips of water keep falling incessantly on the same spot. This law of physics also applies to politics and law. One of the most rock-hard pieces of European legislation is the body of rules and regulations on granting visas to people from outside of the European Union who want to visit one of the EU member states for a maximum of three months. Every Turkish businessman, student and tourist who wants to enter the EU is affected negatively by these cumbersome visa procedures that sometimes turn into humiliating confrontations. Many have lost business opportunities, failed to attend conferences or even missed the chance to study abroad just because visas were not issued in time. Having this system still in place for Turkish citizens even as the country has been in negotiations with the EU for full membership for five years is incredibly frustrating for many Turks. It has often been pointed out to me, during private conversations or at public discussions, as the most obvious example of European insincerity and unreliability.
Although many European politicians and policymakers know very well that in the long run the present situation is untenable, they are still doing their utmost to resist change or postpone adjustments to the present visa regime. Especially in countries such as Germany and the Netherlands, defending the existing restrictive rules is seen by conservative politicians as the best way to show that they have understood the populist anti-migration demands from a growing part of the electorate. But the visa rock is suffering from a growing number of legal drips that threaten to create major holes. Last week a Dutch court in Haarlem ruled that Turkish businessman Cahil Yilmaz, who lives and works in the Netherlands, does not need a visa to enter the country. The court based its ruling on a crucial decision of the European Court of Justice (ECJ) in 2009 in the so-called “Soysal” case. Mehmet Soysal and Ibrahim Savath worked as drivers for a Turkish company, driving trucks owned by a German company. When their visa renewal applications were denied by a Berlin court, they filed an appeal at a higher court, which decided to refer the case to the ECJ. In February 2009 the ECJ ruled that visas were not required for Turkish citizens for whom such a restriction did not apply in 1973 when an Additional Protocol to the Association Agreement between the EU and Turkey entered into force. To put it simply, this agreement stipulated that if an EU member state did not have a visa regime in 1973; it was not allowed to introduce one after that date. Because no country in 1973 obliged Turks to get visas, all the new restrictive rules that were put in place in the ’80s and ’90s are not, according to the ECJ, legal and should therefore be abolished.
I was still a member of the European Parliament at that time and organized a meeting concerning the repercussions of the ECJ rule in Strasbourg.
The lawyers in the SoysaJ case were there andof course Professor Haluk Kabaalioglu, the dean of the Faculty of Law at Yeditepe University and a long-time defender of visa-free travel for Turkish nationals to the EU.
The European Commission, which is supposed to uphold these kinds of ECJ rulings, did not want to comment in public, while the German and Dutch representatives that we invited declined to come. All of the absentees knew that the Soysal case could be a turning point, but nobody dared say so. Since then, both the commission and the most affected member states have tried to postpone formulating clear conclusions. Legal experts are disputing some of the details in the ruling. Policymakers in Brussels and Berlin hope to be able to combine this dossier with a discussion on the readmission agreement that Turkey and the EU have recently concluded. The drips keep falling on the rock. It will take some more court rulings in individual cases to keep up the pressure. The EU might be able to stall for some more time. But the visa rock has started to be eroded. There’s no stopping it.
Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve Dekan Yardımcısı Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesini ziyaret etti.
Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi DekanıProf. Dr.C. Edgar du Perronve Dekanyardımcısı ve Hukuk Yüksek Lisans Okulu ve Hukuk Koleji DirektörüProf.Dr. Marjoleine ZieckYeditepe Hukuk Fakültesi ile işbirliğini görüşmek üzere İstanbul’ageldi.
Beş yıldır Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 10 öğretim üyesinin katkıları ile Haziran ayında üç hafta gerçekleştirilen “AB Hukuku ve Uluslararası Hukuk Yaz Okulu” ve müştereken düzenlenen bilimsel toplantılar (ör. 4 Aralık 2009′da Amsterdam’da yapılan Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin hukuka aykırılığı konulu sempozyum) olmasına rağmen henüz Erasmus Anlaşması imzalanmamıştı.
Dekan Prof. Dr. du Perron bu ziyaret münasebetiyle sadece Erasmus Anlaşması imzalamak için gelmediklerini ve değişik bilim alanlarında işbirliğini de yoğunlaştırmak istediklerini bildirmiştir.Yeditepe Dekanı ve öğretim üyeleri ile gerçekleştirilen kapsamlı görüşmelerden sonrakonuk heyete bir akşam yemeği verilmiştir.
Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeYeditepe’de yaz okuluna gelen tüm hocalarınYeditepe Hukuk Fakültesinden sitayişle bahsettiğini belirten Dekan Prof Dr du Perron, Yeditepe’deuygulanan ders programları, ingilizce hukuk derslerine lisans düzeyinde büyük önem verilmesi gibi konulardaYeditepe’yi örnek alacaklarını ve kendileri için çok yararlı bir gezi olduğunu belirtti. 3 Şubat 2011 Perşembe günü öğleden sonra İstanbul’a gelen konuk heyet ertesi gün aynı saatlerde İstanbul’dan ayrıldı.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Prof. Dr. Kabaalioğlu’nun açıklaması: “AB ile müzakere sürecinin geleceği belirsizliğini korumaktadır” AB HABER AJANSI
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Prof. Dr. Kabaalioğlu’nun AB HABER de tayınlanan demeci: “AB ile müzakere sürecinin geleceği belirsizliğini korumaktadır”
İKV Başkanı Prof. Dr. Kabaalioğlu: “AB ile müzakere sürecinin geleceği belirsizliğini korumaktadır”
MÜZAKERE SÜRECİNİN ÖNÜ AÇILMADAN YÜZDE YÜZ UYUM BEKLENEMEZ
Basında yer alan bazı haberlere göre, AB Genel Sekreterliğiyle AB Komisyonu yetkilileri arasında yapılan görüşmelerde, Komisyon tarafından, rekabet faslının müzakerelere açılabilmesi için, Yatırım teşvik paketinin AB’ye tam uyumlu hale getirilmesi; envanterde yer alan tedbirlerin bütçe büyüklüklerinin belirlenmesi; devlet destekleri alanında ikincil düzenlemeler oluşturulana kadar AB kurallarının uygulanacağına dair güçlü bir taahhüdün verilmesi; demir çelik sektöründe AKÇT (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu) Anlaşmasına aykırı devlet desteklerinin verilmeyeceğine dair yazılı bir taahhüt verilmesinin istendiği belirtilmekte ve eğer bu kriterler üzerinde bir anlaşma sağlanamazsa Türkiye’nin rekabet faslının müzakereye açılmasından vazgeçebileceği ifade edilmektedir.
Türkiye açış kriterlerinden en önemlisi olan ve eksik kalan, devlet yardımlarını dü zenleyen kanunu çıkarmış ve yardımları denetleyecek kurumu oluşturmuştur. Kanunun uygulanmasıyla ilgili ikincil düzenlemeler de peyderpey uygulamaya konacaktır. Kanunda devlet desteklerinin Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesi ve ilgili mercilere (AB Komisyonu) bildiriminin sağlanması öngörülmektedir. Dolayısıyla ancak AB mevzuatıyla uyumlu devlet yardımları uygulamaya konabilecektir. İkincil düzenlemeler yapılıncaya kadar, AB kurallarına uygun devlet yardımları verileceği hususunda taahhüt istenmesi herhalde bir aday ülkeyle müzakere sürecinde olması gereken güven esasına uygun düşmemektedir. Aynı husus demir-çelik sektörü için talep edilen taahhüt için de geçerlidir. Kaldı ki bu tür bir talep herhangi bir başka faslın açılması için de istenebileceğinden ileriye dönük taahhütler alınmadan hiçbir başlığın açılması mümkün olmayabilir.
Türkiye’de uygulanan yatırımları teşvik paketi, küresel ekonomik k rize karşı önlem olarak, geçici mahiyette iki yıl için 2009 yılınd a yürürlüğe konmuş ve 31 Aralık 2010′da süresi dolmuştur. İhtiyaç görülmesi halinde süresi uzatılabilecektir. Bu dönemde tüm dünyada olduğu gibi AB’de de üye ülkelerin ekonomik krize karşı, normal dönemlerdekinden daha geniş kapsamlı ve hacimli devlet yardımlarına izin verilmektedir. Ayrıca AB, Birlik çapında istihdamın ve rekabet gücünün arttırılması, belirli bazı büyük projelerin desteklenmesi için ayrıca pakt, fon vs adı altında büyük miktarlarda çeşitli yardımla da sağlamaktadır. Türkiye’de uygulanan teşvik paketi esasen AB normlarıyla da uyumlu olarak hazırlanmıştır. 2010 İlerleme Raporunda AB komisyonu tarafından teşvik paketinin bazı yönlerinin AB mevzuatına uygun olmadığını belirtmekte ancak bu uyumsuzlukların neler olduğu henüz ortaya konulmuş değildir. ABGS ile Komisyon yetkilileri arasında yapılan görüşmelerde sektörel veya bölgesel bazda belki bazı farklılıkların söz konusu olduğu gündeme gelmiş olabilir. Ancak bunlar rekabet faslının müzakere sürecinde ele alınabilecek hususlardır.
Esasen Türkiye üyelik yolundaki belirsizliklere ve AB tarafından ortaya konan çeşitliengellemelere (18 faslın bloke edilmesi) rağmen “Rekabet” gibi zorlu bir başlıkta da AB normlarınaçok büyük ölçüde uyum sağlamıştır ve haklı olarak bu faslın müzakereye açılmasını beklemektedir.Gerçekten rekabet başlığı, özellikle bunun alt başlıklarından birisi olan devlet yardımları konusudiğer aday ülkelerin müzakere süreçlerinde, üyelik öncesi son sıralarda uyum sağladıklarıalanlardan birisidir. Nitekim üyelik müzakereleri süren Hırvatistan’ın ilk başlığı 2006 yılındamüzakerelere açılmış, Rekabet başlığı ancak yakın zamanda Haziran 2010 tarihinde müzakerelereaçılmıştır. Müzakereleri henüz kapatılmayan 5 başlıktan birisi de Rekabet başlığıdır (Hırvatistantüm başlıkları müzakerelere açmıştır) ve halen İlerleme Raporlarında örneğin demir-çeliksektöründe devlet yardımlarıyla ilgili uyum eksiklikl erinin olduğu belirtilmektedir.
Kaldı ki, AB ile müzakere sür ecinin geleceği belirsizliğini korumaktadır. Rekabet başlığı ilebirlikte açılması mümkün olan ve engellenmeyen 3 başlık kalmıştır. Bu başlıklar müzakereye açılsadahi, 2006 Konsey kararlarına göre geçici olarak kapatılamayacaktır. Bunun da ötesinde AB’nin öndegelen ülkeleri olan Fransa ve Almanya Türkiye’nin üyeliğini desteklemediklerini açıkça beyanetmektedir. Üyelik perspektifinin açık ve net bir şekilde ortaya koyulamadığı böyle bir ortamdaTürkiye’den kapanması bugünkü şartlarda mümkün olmayan bir başlık ile ilgili olarak müzakereyebaşlamadan önce yüzde yüz uyum beklemek ve ikincil mevzuat ile ilgili taahhüt talep etmek AB kendiüzerine düşen sorumlulukları dikkate almazken oldukça yadırgatıcıdır.
Son olarak, 1996 yılından bu yana devam eden gümrük birliğinde yaşanan sorunlarla ilgili olarakdahi herhangi bir ortak karar sürecinin gündemde olmaması, Adalet Divanı tarafından da hukukaaykırı bulunan Türk vatandaşlara uygulanan vizenin Gümrük Birliğini ihlal eden bir tarife dışıengel olduğunu dikkate almayan AB’nin Türkiye’ye tavrı ve sürecin geleceği açısındandüşündürücüdür. İki taraf için de büyük önem taşıyan müzakere sürecinde üyelik perspektifininbelirgin bir şekilde ortaya koyulması iki tarafın da önlerini görebilmeleri ve geleceğe dönük planyapabilmeleri açısından büyük önem taşımaktadır.
01-02-2011 12:00 (TSİ)
Haber için tıklayınız.
Öğretim Görevlimiz Dr. hc. Murat Uğur Aksoy tarafından Para Dergisi’nde (6-12 Şubat 2011) kaleme alınan “Rekabet faslı neden açılamıyor?” başlıklı makale için tıklayınız.
İKV tarafından düzenlenen “Ekonomik ve Parasal Birlik, Kriz ve AB’nin geleceği” semineriyle ilgili Dünya gazetesindeki köşe yazısı
AB’de siyaset piyasaların gerisinde kaldı, Avrupa Merkez Bankası krizden güçlü çıktı
Didem ERYAR ÜNLÜ
İktisadi Kalkınma Vakfı (IKV) tarafından düzenlenen “Ekonomik ve Parasal Birlik, Kriz ve AB’nin Geleceği” başlıklı seminerde, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerde yaşanan borç krizinin euroya etkileri ve euronun geleceği masaya yatırıldı.
IKV Başkanı, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Avrupa ve Dış Politika İçin Helenik Vakfı (ELIAMEP) Başkanı, Yunanistan Başbakanı AB Eski Danışmanı Prof. Dr. Loukas Tsoukalis, Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi, Ekonomi ve Ekonometri Merkezi Direktörü Prof. Dr. Refik Erzan, Rotterdam Erasmus Üniversitesi AB Hukuku Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Fabian Amtenbrink, İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme Bölümü Uluslar arası Finans Programı Yöneticisi Prof. Dr. Oral Erdoğan’ın katıldığı ilk oturumda, euro krizinin temelde ülke borçları; AB’nin ekonomi yönetiminde yaşadığı sorunlar ve ülkeler arasındaki cari hesap dengesizliklerinden kaynaklandığı ifade edildi. Kriz sürecinde Avrupa Komisyonu’nun zayıfladığına, Avrupa Merkez bankasının güçlendiğine de dikkat çekildi.
IKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, euro bölgesinin krizden çıkabilmek için ülke önlemlerinin yanı sıra, AB genelinde bütün üye ülkeleri koordine ve kontrol eden bir politika ve stratejiye ihtiyaç duyulduğunu kaydetti. Kabaalioğlu, gerekli mevzuat düzenlemelerinin yanı sıra, uygulama ve üye ülkeler arasında sıkı işbirliği ve koordinasyonun önem taşıdığını ifade etti. 2010 yılının AB tarihine, Ortak Parasal Birliğin ve euronun en ciddi sınavını verdiği dönem olarak geçtiğini söyleyen Prof. Kabaalioğlu, 2011yılının ise hem ekonomik toparlanma hem de ileriye dönük strateji geliştirme ve uygulama yılı olacağını belirtti.Uzmanların euronun sorunları ve geleceğine yönelik başlıca görüşleri ise şöyle oldu:Prof. Dr. Loukas Tsoukalis: AB’de siyaset, piyasa gelişmelerinin gerisinde kalıyor.”Gerek ekonomik gerekse siyasi açıdan, para birliği entegrasyonun en önemli unsuru,fakat para birliğini oluştururken bazı dengesizlikler mevcuttu. On yıl süren balayı süreci ve iyi hava şartlarının ardından, 2010 yılında euro krizi başladı. Euro için ilk denebilecek bu kriz, üç temel unsurla anlatılabilir. Bunlardan birincisi devlet borçlarının artması. İkincisi euro bölgesindeki cari hesap dengesizlikleri; yani bazı ülkelerin cari açık verirken, diğerlerinin cari fazla vermesi. Üçüncüsü ise Londra ve Wall Street’te oluşturulan ‘Avrupalıların mevcut sorunla başa çıkabilecek istek ve yeteneğe sahip olmadığına yönelik’ algı.
Büyük bir bütçe açığı olan Yunanistan kendisini bir anda krizin ortasından buldu. Piyasalar Yunanistan’ın ilk kaza olduğunu ve bundan sonra yenilerinin geleceğini düşündüler. Yunanistan krizini aşmak AB açısından bir tür test niteliği kazandı. Bu süreçte, normal zamanlarda alınmayacak siyasi ve ekonomik kararlar alındı.Yunanistan’a 110 milyar euro destek sağlandı;bundan sonra yaşanacak krizlere karşı finansal destek sistemi oluşturuldu; IMF desteği geldi; finans piyasaların dengelenmesi için düzenleyici kurumlar oluşturuldu; vergi politikalarının belirleneceği ekonomi komisyonları oluşturuldu. Sonuç olarak Avrupa ekonomi yönetimi açısından çok önemli gelişmeler yaşandı.
Bankacılık sektörünün yeniden yapılanması gerekliEuro krizinin henüz bittiğini söyleyemeyiz.Avrupa’da siyaset, piyasa gelişmelerinin gerisinde kalıyor. Euro krizi de aynı zamanda yapısal bir kriz. Sadece ülke borçlarından değil, cari hesaplar arasındaki dengesizliklerden de kaynaklanıyor. Kuzey ve güney ülkeleri arasındaki ekonomik farklılıklar çok büyük bir sorun oluşturuyor. Bu noktada önemli olan krizin faturasının bütçe açığı ve bütçe fazlası olan ülkeler arasında nasıl dağıtılacağı. AB’nin güney ülkeleri bütçe açığını kapatmak için önlemler almak zorunda, fakat Almanya gibi ülkelerin de iç talebi dengelemek için önlem almaları gerekli. Krizin çözümü sadece euronun daha iyi yönetilmesine değil, aynı zamanda Avrupa bankacılık sektörünün yeninden yapılanması ve rekapitalizasyonuna bağlı.
Komisyon zayıflayacak, Merkez Bankası güçlenecekEuronun geleceğinde siyasetin ve siyasi entegrasyonun rolünü küçümsememek gerekli.Kriz sonrasındaAvrupa Komisyonu gücünü kaybedecek; Avrupa Merkez Bankası ise daha fazla güçlenecek. Değişmez kurumlar yerine, daha “zamanında” müdahaleler gerekecek. Euro krizi, bir yandan AB’nin sağlamlığını ve kurumlarını test ederken, diğer yanda yüksek tüketim, borçlanmaya ve serbest finans piyasalarına dayana bir dönemin sonunu işaret ediyor.”
Prof. Dr. Erzan: Küresel entegrasyon, Avrupa entegrasyonunun önüne geçti”. “Avrupa’da yeniden yapılanma süreci ne ihtiyacı var. Bugün İngiltere’nin borç durumu, euro bölgesinden daha kötü, dolayısıyla euro krizi öncelikle koordinasyon eksikliğinden kaynaklanıyor.Euro krizinin ortak paydası, büyük bütçe açıkları ve büyük borçlar olarak ortaya çıktı. Bugün gelinen noktada şunu görüyoruz: Optimal para alanı kavramı kapsamında, farklı AB ekonomilerinin arasındaki farklılıklar, siyasetçiler arasındaki farklardan daha büyük değil. Euro kabul edildikten sonra, ülkeler bu sisteme yönelik farklı tutumlar belirlediler. Bazı ülkeler euroyu çok ciddiye alırken, bazıları almadı. Örneğin Almanya bütçe açığına çok fazla eğilmedi. En büyük aktör kurala tam olarak uymadığı için, işler çökme boyutuna geldi.Bu noktada ideolojiyi görmezden gelemeyiz. 1999 yılında Berlin duvarı çöktü, Rusya ortadan kalktı, komünizm önemini kaybetti. Bu gelişmeler de birleşik Avrupa’ya yönelik iştahı belli ölçüde azalttı. Avrupa entegrasyonundan ziyade, küresel entegrasyon ön plana çıktı.
Sorunun kaynağı mali mekanizmaların eksikliğiAvrupa Birliği, politik bir projeydi ve daha iyi bir ekonomik politika koordinasyonu için euro gerekliydi. Euroya geçiş aslında ‘sonsuz bir balayı’ için değil, büyük problemler yaşamak içindi. Bu problemi çözmenin yolu ise daha büyük bir entegrasyon gerçekleştirmek olacaktı. Bugün krizi önlemek için mekanizmalara, yaptırımlara ihtiyaç var, fakat bu kuralları kim uygulayacağı belirsiz. AB komisyonu gücünü kaybediyor. Bunun yerine, ters bir yönde gidiyoruz: Birleşik bir Avrupa yerine, federal Avrupa’yı destekleyenler var. Bütün bu sorunlar mali mekanizmaların yokluğundan kaynaklanıyor. Daha fazla entegre olmuş bir Avrupa yönünde ısrar sürmezse, euro da olmaz. Euronun sonu, AB’nin de sonu olur.”
Prof. Dr. Fabian Antenbrick: “Kriz ortak para birimi veya AB entegrasyonu krizi değil”
“Finansal piyasaların istikrarsızlığı, kurtarma paketleri, siyasi iradenin gerekli reformları gerçekleştirmekteki isteksizliği, yetersiz vergi politikaları ve hepsinden önce gerçek bir mali disiplin eksikliği, euro bölgesinde meydana gelen krizin temel nedenleri arasında yer alıyor. Borçlar artıkça, kredi derecelendirme kuruluşları AB ülkelerinin kredi notlarını düşürdü. Bugün 27 AB ülkesinin 24′ünde bütçe sorunu var.Bu krizin başlıca nedenlerini; birçok AB ülkesinde yaşanan borç krizi; ekonomi yönetimindeki yapısal kriz ve güven krizi olarak tanımlayabiliriz. Fakat bu yaşanan kriz, AB ortak para biriminin veya Avrupa entegrasyonunun yaşadığı bir kriz değil. Bu süreçte Avrupa Komisyonu’nun zayıfladığı yönündeki yorumlara katılmıyorum.AB, uzun dönemli önlemler almış durumda. Finans piyasalarının regülasyonu, Avrupa İstikrar mekanizması, Avrupa ekonomi sistemi reformu bunların başında geliyor.
Türkiye son derece iyi işleyen bir pazar ekonomisi, fakat merkez bankasının bağımsızlık statüsü konusunda hala tartışılması gereken bazı noktalar var.
İlgili haber için tıklayınız.
Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Araştırma Görevlisi Efe Direnisa Heidelberg Üniversitesinde Hukuk Doktorasını tezinde magna cum laude derecesi ile tamamladı.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2004 yılında birincilik ile mezun olan Efe Dırenisa, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından burslu olarak İngiltere East Anglia Üniversitesi, Norwich Law School’da yüksek lisans (LL.M) yapmaya gönderilmiştir.
Yüksek lisansını (LL.M Master of Laws in International Commercial and Business Law) İngiltere’de yapan Dırenisa, Prof. Dr. Peter Winship danışmanlığında, iflas hukuku alanında hazırladığı “Corporate Reorganization in Turkish Law Compared with the United States Chapter 11”isimli yüksek lisans tezini üstün başarı ile tamamlamıştır (graded as excellent).
Yüksek lisanstaki başarısı neticesinde, Almanya’nın ilk kurulan ve en saygın hukuk fakültelerinden, Heidelberg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Yeditepe Üniversitesi ve İstek Vakfı tarafından sağlanan bursla Doktora yapmaya hak kazanmıştır. Heidelberg Üniversitesi’ne bağlı Max-Weber-Haus dil Enstitüsü’nde Almanca dil eğitimini üstün başarı (DSH-3) ile tamamladıktan sonra doktora yeterlilik aşamasını da üstün başarı ile bitirmiştir. Yeterlilik aşamasında doktora sınavlarına girmiş, Berlin’deki bir seminerde arabuluculuk üzerine 44 sayfalık bir tebliği sunmuştur. Prof. Dr. Burkhard Hess danışmanlığında “Die materielle Rechtskraft im deutschen und türkischen Zivilverfahrensrecht” başlıklı doktora tezini üstün başarı ile tamamlamış, 28.10.2011 tarihinde yapılan doktora sözlüsünde oybirliği ve onur (iftihar) derecesi ile kendisine Dr. iur. unvanı verilmiştir.
İlk Okuldan Lise mezuniyetine kadar İstek Okullarında öğrenim gören Dr. Efe Direnisa, Yeditepe Hukuk Fakültesini de burslu olarak okudu. Dr. Efe Direnisa, Yüksek Lisans ve Doktora çalışmalarını İstek Vakfı ve Yeditepe Üniversitesi tarafından sağlanan burslarla tamamladı.
Doktora tezi Prof. Dr. Bernd von Hoffman, Prof. Dr. Dr. Eric Jayme ve Prof. Dr. Heinz-Peter Mansel tarafından Almanya’nın en ünlü hukuk yayınları dizilerinden olan “Studien zum vergleichenden und internationalen Recht” (Karşılaştırmalı ve Uluslararası Hukuk Üzerine Çalışmalar” serisine kabul edilmiş ve Peter-Lang Yayınevi tarafından yayımlanmıştır.
Heidelberg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde gerçekleştirilen Doktora savunmasından ve daha sonra yapılan törenden görüntüler:
Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu Ghent Üniversitesi Yüksek Lisans LL.M. programında “Yabancı Öğretim Üyesi” kadrosuna atandı.
Belçika’nın önde gelen üniversitelerinden Ghent Üniversitesi, Hukuk Yüksek Lisans LL.M. programında daha önce Cambridge Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve bir dönem AB Konsey Hukuk Müşaviri Prof. Dr. Alan Dashwood’un işgal ettiği “Yabancı Öğretim Üyesi” kadrosuna Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu atandı. Yılda iki kez birer hafta 15 er saatten 30 saat ders verilmesini öngören bu programı daha önce üstlenen Cambridge Üniversşitesi Hukuk fakültesi öğretim üyesi Profesör Dashwood, 1995-96 döneminde KKTC de Cumhurbaşkanından Bakanlar Kurulu üyelerine, yüksek yargıçlardan üst düzey hükümet yetkililerine verdiği konferansta Kıbrıs Türklerini ikna etmek amacıyla gerçek dışı açıklamalar yaptığında o tarihte KKTC de Rektör olarak görev yapmakta olan Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu, “söylediklerinin Dashwood’un kendi yazdığı kitapta tamamen farklı olduğunu” ifade ederek AB Çevreleri ve Birleşik Krallık Yüksek Komiserliği’nin KKTC kamuoyuna yönelik yürüttükleri yoğun “propoganda ve psikolojik harekatta” bilim adamı sıfatı ile yer almasını yer almasını esefle karşıladığını belirtmşti. Dashwood, Kıbrıs Türkleri’nin “Bölgeler Komitesi” gibi AB nin son derece önemli kurumlarında temsil edileceğini öne sürünce Kabaalioğlu, söz konusu Komite’nin tamamen istişari yetkileri olduğunu ve bu yetkilerin de sadece üç konuya ilişkin olduğunu belirterek, Dashwood’un o tarihte son baskısı olan 1993 tarihli- kitabında söz konusu Komite’nin hiçbir önemi olmadığını yazdığını belirtmişti.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun başkanı olduğu İktisadi Kalkınma Vakfı Avrupa Parlamentosu’nda bir toplantı düzenledi.
Penn State Law – Penn State Law Summer Program in Istanbul – Professors who will teach at Yeditepe University
Phil McConnaughay
Philip J. McConnaughay is Dean and The Donald J. Farage Professor of Law at Penn State Law. Dean McConnaughay is the author of several scholarly articles and edited books concerning international commercial dispute resolution, the regulation of international commerce, and the role of arbitration in economic development. For eighteen years, Dean McConnaughay practiced law with the international law firm of Morrison & Foerster, including almost ten years as a resident partner in Tokyo and Hong Kong. His work included representing Fujitsu Limited in the celebrated IBM/Fujitsu Arbitration, a multi-billion dollar dispute concerning worldwide intellectual property rights in mainframe computer operating system software. Dean McConnaughay also served as an advisor to a Government of Indonesia project with respect to the drafting of a new arbitration law.
William F. Fox
Professor Fox is a Distinguished Visiting Professor at Penn State Law. His career as a law teacher, scholar and legal practitioner spans more than 35 years. He began teaching law in 1973 at Boston University Law School, continued at Indiana University and was a tenured professor on the faculty of the Columbus School of Law of The Catholic University of America in Washington, D.C. Professor Fox served as associate dean for academic affairs at Columbus School of Law and as dean from 2003-2005. He is the author of numerous articles and books on international business transactions and commercial agreements, energy law, veterans affairs and constitutional law. He is a versatile and accomplished teacher of international business transactions, administrative law, energy law, civil and criminal procedure and criminal law.
John Lopatka
One of the nation’s leading antitrust scholars, he has published over forty articles in the areas of antitrust, economic analysis of law, and regulated industries. With Professor Joseph Bauer of the University of Notre Dame Law School and Professor William Page of the University of Florida, Levin College of Law, he is a co-author of the multi-volume treatise, Federal Antitrust Law. He and Professor Page have also written The Microsoft Case: Antitrust, High Technology, and Consumer Welfare, which was published by the University of Chicago Press in 2007. Professor Lopatka is a member of the American Bar Association’s Antitrust Section leadership and is a contributing editor of the section’s Antitrust Law Journal. From 2001 until 2004, he was a consultant to the Office of General Counsel of the Federal Trade Commission.
Marie Reilly
Professor Marie T. Reilly is a scholar and teacher of bankruptcy, commercial law and contracts. She is an expert on fraudulent transfer law and has published articles on a variety of topics including corporate successor liability, check kiting, sexual harassment and the holder in due course rule. Professor Reilly is an elected member of the American Law Institute. She is a member of the Executive Committee of the Association of American Law Schools Section on Bankruptcy, and a member of the American Law and Economics Association, the American Bankruptcy Institute and the American Bar Association.
Jamison E. Colburn
Professor Jamison Colburn, a noted scholar of environmental law and policy, joined Penn State Law faculty in 2008 to teach Environmental Law, Natural Resources Law, Property, and Administrative Law. Prior to teaching, Professor Colburn was an enforcement litigator for the U.S. Environmental Protection Agency and a collaborating researcher with the Project on Public Problem Solving at Columbia University, which studied the collaborative roles played by local and regional grassroots organizations. Professor Colburn has published widely on public lands management, administrative law, wildlife habitat, and other environmental topics. He is presently working on a book, Localism’s Ecology: Nature and the Suburban Nation, which maps a new approach to biodiversity conservation in America.
Karen Bysiewicz
Professor Bysiewicz brings significant international teaching and law practice experience to Penn State Law. Before joining the Law School, she practiced international trade law in New York and Brussels. She served as an attorney with the Commission of the European Union (Directorate General III). Professor Bysiewicz later represented trade law clients in transactional and litigation matters with the law firm of Coudert Brothers (now Baker & McKenzie) in Brussels and New York. She has lectured on free trade agreements such as the North American Free Trade Agreement (NAFTA) and the General System of Preferences (GSP) at the World Trade Institute. Under the auspices of the Fulbright program, Professor Bysiewicz taught in France and authored a resource guide for teachers of English as a second language. She directs the LL.M. program for international attorneys at Penn State Law and teaches courses for international LL.M. students.
Michael L. Foreman
In July 2008, Michael Foreman joined Penn State Law to direct the new Civil Rights Appellate Clinic. Immediately prior to this position he served as the deputy director of Legal Programs for the Lawyers’ Committee for Civil Rights Under Law, where he was responsible for supervising all litigation in employment discrimination, housing, education, voting rights, and environmental justice areas since 2001. In his new clinical position he continues to work closely with the Lawyers’ Committee and other national civil rights organizations on appellate issues. Professor Foreman previously supervised a civil rights advocacy clinic for Harvard Law School. The Civil Rights Appellate Clinic enables students to work with teams of lawyers on the Lawyers’ Committee’s appellate civil rights cases.
Adam I. Muchmore
Professor Adam Muchmore joined Penn State Law from the University of Chicago Law School, where he was a Bigelow Teaching Fellow. After graduation from Yale Law School, he served as a law clerk in the U.S. Court of Appeals for the Sixth Circuit and the U.S. District Court for the Southern District of Texas. His research focuses on the tradeoffs between alternative approaches to government regulation. His substantive emphasis is on food and drug law and the regulation of international business. Professor Muchmore teaches Civil Procedure and Conflict of Laws.
Penn State Law – Penn State Law Summer Program in Istanbul
Application Certificate Program
The Intensive Introduction to American Law Penn State Law Summer Program in Istanbul is a non-degree, certificate program of Penn State Law. Upon successful completion of the Summer Program, participants will receive a certificate of completion from Penn State Law. Participants will also receive $4,200 USD credit toward LL.M. tuition at Penn State Law, if they are subsequently admitted to the LL.M. program and matriculate within two years.
Enrollment Process
By submitting this online application, you verify that the information provided is accurate and that you have read and understood the program’s policies relating to refunds and cancellation. If accepted to the above program, you agree to abide by its regulations, including those of the Pennsylvania State University, Dickinson School of Law.
To be considered for the American Law in Istanbul Summer Program, you must complete and submit the application below. An asterisk (*) denotes a required field. If accepted into the program, you will receive instructions about paying tuition and fees online by credit card.
You are required to pay an application fee of $75 by credit card. This fee is charged at the time of application and is non-refundable. You will be notified by the program director of your admission within one week of application.
When you are finished, click the “Submit” button. If you have any questions, please call 1+814.865.8900 or email associatedeans@law.psu.edu
Apply Now
Penn State Law – Education Abroad
Education Abroad
Semester Study Abroad, Summer Study Abroad, Fulbright Study, and Work Abroad
Semester Study Abroad
Penn State Law has exchange partnerships with:
• University of Cape Town Faculty of Law in Cape Town, South Africa;
• University of Maastricht Faculty of Law in Maastricht, The Netherlands; and
• Yeditepe University Faculty of Law in Istanbul, Turkey.
Each agreement allows four or more Penn State Law students to spend a semester at the partner institution and permits graduate students from partner law schools to participate in the Penn State LL.M. program. In addition, the agreements facilitate faculty exchange and collaboration.
Certificate ProgramPenn State Law Summer Program in Istanbul for Lawyers and Business Professionals
Summer Study Abroad
Penn State Law offers two European summer abroad programs and one Canadian international summer program.
• The Capitals of Europe Program
• The Florence • Rome • Siena Italy Program
• The Summer Program in Arbitration Law at the McGill Faculty of Law in Montréal, Québec, Canada
Fulbright StudyPenn State Law students interested in spending a year abroad with Fulbright sponsorship work on their proposals with an experienced Fulbright Program Advisor from the Office of International Career Services of the School of International Affairs. This year, Class of 2009 graduate Julie Polakoski is spending a year in New Zealand conducting a comparative study of the impacts legal reform has on workers’ collective bargaining rights in New Zealand and in the United States. She will focus on the context and arguments behind New Zealand’s labor law reforms as well as the impacts of these changes on collective bargaining. Her Fulbright research will be used toward completion of an LL.M. degree at the University of Otago.
Work Abroad
Professional skills training at the Law School includes opportunities for students to work as interns in a variety of legal settings. In all of these areas, Penn State Law is expanding the possibilities for students to be placed internationally. Students have recently been placed in internships with the International Criminal Tribunal at the Hague, with the UN High Commissioner for Refugees in Ethiopia, and with the International Bar Association in London.
Penn State Live – Penn State Law to offer summer course on American law in Istanbul
Wednesday, March 30, 2011
A four-week Intensive Introduction to American Law program in Istanbul (July 2 to 29) will provide legal and business practitioners from around the world with an overview of American law as it operates in the global business environment. The curriculum will be taught by Penn State Law professors known globally for their expertise in antitrust, arbitration, contracts, international choice of law, the U.S. regulation of international business, property, advocacy, and writing. The certificate program includes eight different classes taught over two, two-week semesters.
“The global demand for practitioners with a fundamental understanding of American law, especially as it relates to international commerce, is growing exponentially,” said Philip J. McConnaughay, dean of Penn State University Dickinson School of Law. “Yeditepe University is the ideal place to conduct this program because of the importance of Istanbul as a cultural, economic, and financial center of both Europe and Asia,” he added.
“We also think of the program as a stepping stone for students who may be interested in doing a master of laws degree in the U.S.,” said Professor Karen Bysiewicz, director of graduate and international programs at Penn State Law. Program participants who subsequently enroll in Penn State’s LL.M. program will receive a full credit of their $4,200 summer program tuition toward their Penn State LL.M.
For complete details, click for visiting the website.
B.M. Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu (UNCITRAL United Nations Commission in International Trade Law) Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde konferanslar verdi.
B.M. Uluslararası Ticaret Hukuku Dairesi Başkanı Spiros V. Bazinas, Kanadalı hukukçu Michel Deschamps ve Bournemouth Üniversitesinden İtalyan Hukuk profesörü Andrea Tosato, LL.M.(Cambridge), Ph.D(Paris) tarafından verilen konferanslar Yeditepe Hukuk öğrencileri yanında İstanbul Barosundan bazı avukatlar tarafından da izlendi.
Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Prof. Dr. Kabaalioğlu: “AB’nin söylemi pratikle örtüşmüyor” Euractiv.com.tr 15 Aralık 2010
İKV Başkanı Kabaalioğlu: “AB’nin söylemi pratikle örtüşmüyor”
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, 14 Aralık’ta gerçekleşen AB Genel İşler Konseyi toplantısında çıkan sonuçları değerlendirdi. Kabaalioğlu, Türkiye’ye ilişkin olarak yapılan beyanın pratik olarak uygulanan politikalarla örtüşmediği fikrinde.
Prof. Dr. Kabaalioğlu’nun konuya ilişkin açıklaması şu şekilde:
“AB üyesi devletlerin dış işleri bakanlarının bir araya geldiği bu Konsey toplantısında genişleme sürecine bağlılığın belirtilmesi memnuniyetle karşılanmaktadır. Ancak özellikle Türkiye’ye ilişkin olarak bu beyanın pratik olarak uygulanan politikalarla örtüşmediği görülmektedir. Belçika dönem başkanlığında hiçbir faslın müzakereye açılamamış olması üzücüdür. Müzakere sürecinin etkili bir şekilde yürütülebilmesi için açık ve kesin bir üyelik perspektifinin varlığı son derece önemlidir. Konsey Türkiye’ye tüm açılış kriterlerini yerine getirme çağrısında bulunmaktadır. Ancak sekiz başlığın Konsey kararı ile, diğer bir on başlığın ise bazı üye devletlerin tek taraflı hareketleri neticesinde açılamıyor olması müzakere sürecinin ne kadar verimsiz bir hale geldiğini ortaya koymaktadır. Konsey’in sonuç bildirisinde bu genel tabloya atıfta bulunulmaması ve herhangi bir yapıcı adıma yönelik fikir beyan edilmemesi düşündürücüdür.
AB Dışişleri bakanları sonuç bildirisinde dış politika alanında Türkiye’nin önemine atıfta bulunarak ortak ilgi alanı olan dış politika konularında Türkiye ile diyalogun artırılması çağrısında bulunmaktadır. Bu elbette gereklidir ancak AB üyeliğine aday ve müzakere eden bir ülke olarak Türkiye ile olan ilişkilerin bunun çok ötesinde gelişmesi beklenir.
AB Genel İşler Konseyi’nin sonuç bildirisinde bölgesel işbirliği ve iyi komşuluk ilişkilerinin önemine değinilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri ve uyuşmazlıkların barışçı çözümünü taahhüt etmesi ve Kıbrıs sorununun BM çerçevesi içinde adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasına aktif olarak destek vermesi beklenmektedir. Böyle bir kapsamlı çözüm için Türkiye’nin taahhüdü ve katkısının belirleyici olduğu not edilmektedir. Konsey, ayrıca, Türkiye’nin Ankara Anlaşması Ek Protokol’ünü tüm üye devletlere ayrımsız biçimde uygulamadığını ifade ederek, Türkiye’ye “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile ilişkilerini normalleştirme çağrısında bulunmakta ve bu konuda ilerleme sağlanmazsa, 2006 yılında aldığı önlemleri devam ettireceğini eklemektedir.
Komşularıyla sıfır problem ilkesini benimsemiş ve başka ülkelerin aralarındaki ihtilafların çözümlenmesi için yoğun çaba sarf eden Türk hariciyesine bu konuda herhangi bir uyarı yapılmasına gerek olmadığı ortadadır. Kıbrıs konusunda çözüme ulaşılabilmesi için Türk hükümetlerinin sarf ettiği gayretler, Annan planı ile ilgili olarak adada yapılan referandumların sonuçları ve özellikle aynı ideolojiyi paylaşmalarına rağmen Rum lider Dimitris Hıristofyas ile eski KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın dahi beş yıla yaklaşan bir süre zarfında çözüm konusunda uzlaşma sağlayamamaları hangi tarafın engelleyici rol oynadığını açıkça gözler önüne sermiştir. Öte yandan Lizbon Antlaşması sonrasında Konsey’de kabul edilen doğrudan ticaret tüzüğünün Avrupa Parlamentosu’nda da kabul edilerek yürürlüğe girme ümidinin Kıbrıs Rumları tarafından nasıl boşa çıkarıldığı unutulmamalıdır.
AB konseyi şunu dikkate almalıdır ki sorunun BM kapsamında çözümünü zorlaştıran en önemli hata, AB tarafından adada kapsamlı çözümün, Kıbrıs Rum kesimi açısından AB üyeliği için bir önkoşul olmaktan çıkarılması ile yapılmıştır. Türkiye ile müzakereleri tıkayan ve adada çözümü zorlaştıran Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de sorunun çözümü için üzerine düşeni yapmalıdır. AB Kıbrıs konusunda sınavı geçememiştir ve bugün aday ülkelerden uymasını beklediği kendi ilkelerini çiğneyerek önemli bir inandırıcılık kaybına uğramıştır.
Meşru bir anayasası olmayan, vatandaşlarının üçte biri ambargolarla izole eden ve elli yıldır BM barış gücü askerlerinin görevlendirildiği ve milletlerarası anlaşmalara göre üyelik ehliyeti dahi olmayan bir adayı üye yapan AB’nin, üzerine düşen sorumlulukları geçmişte Annan planına destek vererek ve bugün adadaki müzakere sürecini destekleyerek gösteren Türkiye’den daha fazla fedakarlık beklemesi adil bir davranış değildir.
Son olarak, Konsey AB-Türkiye geri kabul anlaşmasının tamamlanması ve etkili bir şekilde uygulanması yönündeki istekliliğini ifade etmektedir. Bu konunun diğer birçok ülke ile olduğu gibi vize serbestisi ile paralel yürüyen bir süreç olduğu ve Türkiye ile geri kabul anlaşması imzalanmasının vize serbestisi ile at başı gitmesi gerektiği unutulmamalıdır. AB’nin henüz müzakerelere dahi başlamayan Sırbistan, Bosna Hersek ve Arnavutluk gibi Batı Balkan ülkelerine karşı vize uygulamasını kaldırması buna karşılık Türkiye’nin bu konuda Antlaşmalardan doğan haklarını dahi göz ardı etmesi Türkiye’nin Avrupa’da tecrit edilmesi gibi bir yaklaşımı akla getirmektedir ve kabul edilemez.”
Haber için tıklayınız.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu’ nun AB ile Rekabet müzakere başlığının açılmamasına ilişkin açıklaması
AB Belçika dönem başkanlığında rekabet başlığının açılamamasına ilişkin İKV haberi Dünya gazetesi 21 Aralık 2010 s.10 için tıklayınız: Dünya gazetesi 21 Aralık 2010
Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu (UNCITRAL) Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileriyle buluştu.
UNCITRAL (B.M. Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu) uzmanlarındanMichel Deschamps (Kanada), Dr. Andrea Tosato ( Bournemouth University – İtalya ) ve Spiros Bazinas (BM Uluslararası Ticaret Hukuk Bölüm Başkanı) Yeditepe Üniversitesi’nde “Fikri Mülkiyet Hakları ve Teminat Olarak Kullanılmaları” konusunda uygulamalı bir seminer gerçekleştirdiler. Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri ile birlikte İstanbul Barosu avukatlarının da yer aldığı seminerde UNCITRAL’in diğer çalışma konuları hakkında açıklamalarda da bulunuldu.
B.M. Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu çalışmalarının önemini vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu UNCITRAL ile Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinin işbirliğine devam edeceklerini ifade etti.
Beijing Foreign Studies University Hukuk Fakültesi Dekanı, Dekan Yardımcısı ve Genel Sekreteri, Yedipe Üniversitesi Heyeti ile
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Beijing Foreign Studies Univesity Hukuk Fakültesi’nde Ders Verirken
2005 yılında Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Kürsüsünde Araştırma Görevlisi olarak göreve başlayan Mehmet ŞUA, Fransa’nın Montpellier 1 Üniversitesi’nde doktora eğitimini doktora tezlerine verilen en yüksek dereceyle tamamlayarak “doktor” ünvanını aldı.
Mehmet ŞUA, Fransa’nın Dağıtım Hukuku’nda en tanınmış üniversitesi olan Montpellier 1 Ünivesitesi’nde “Dağıtım Ağlarının Etkileri” başlıklı doktora teziyle doktora derecesini elde etmiştir. 16 Aralık 2010 tarihinde gerçekleşen tez savunmasında jüri üyeleri oybirliğiyle Fransa’da bir doktora tezine verilebilecek en yüksek derece olan “Mention très honorable avec félicitations du jury”(Jüri tebrikleriyle yüksek onur) derecesiyle Mehmet ŞUA’ya doktor ünvanını vermişlerdir. Jüri üyeleri arasında Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve Ticaret Hukuku Profesörü Prof. Dr. Halûk KABAALİOĞLU da bulunmaktaydı. Söz konusu tezin danışmanlığını ise dağıtım hukukunun uluslararası çapta tanınan fransız uzmanı Prof. Dr. Didier FERRIER yürütmüştür. Tez savunmasında juri kurulunun başkanlığını Fikri Mülkiyet Hukuku ve Ticaret Hukuku’nda uzman Toulouse 1 Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Jacques LARRIEU yapmıştır. Jüri kurulunda yer alan son üye ise Montpellier 1 Üniversitesinden Doç. Dr. Anouk BORIES olmuştur.Öte yandan, 2005-2010 seneleri arasında Yeditepe Üniversitesi ticaret hukuku kürsüsünde araştırma görevlisi olarak çalışan Dr. Mehmet ŞUA kariyerine yine aynı kürsüde devam etmektedir.
Tez savunmasına ve sonrasındaki kokteyle ilişkin fotoğraflar için tıklayınız.
Tez savunmasının sonunda doktor ünvanın verildiği anı içeren video için tıklayınız.
Hukuk Fakültesi Dekanı 3 Aralık 2010 günü Berlin’de düzenlenen 3. Türkiye-Avrupa Forumunda konuştu.
Türkiye girerse, dengeler değişir!
Berlin’de düzenlenen 3. Türkiye-Avrupa Forumu’nda Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde pürüz çıkartan meselelerden biri Kıbrıs sorunu.
BERLİN (Ajanslar) – Avrupa ve Türkiye’nin dış politikada değişen rolleri, Berlin’de toplanan 3. Türkiye-Avrupa Forumu’nda ele alındı.
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) ve Essen Üniversitesine bağlı Türkiye araştırmaları Merkezi TAM tarafından Berlin’de düzenlenen forum çerçevesinde, Türkiye ve Almanya’dan akademisyenler, üst düzey yetkililer, bürokratlar ve basın mensupları biraraya gelerek, Türkiye ve Avrupa’nın değişen dış politika rollerini tartıştı.
KKTC’nin eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, forumun açılışında yaptığı konuşmada, Kıbrıs sorununun Türkiye’nin müzakerelerinin önündeki en ciddi engellerden biri olacağının bilinmeyen birşey olmadığını belirterek, Avrupalıların Kıbrıs Rum kesimini üye kabul etmekle ciddi bir hata yaptığını ve Avrupalıların da hata yaptıklarını kabul ettiğini kaydetti.
Bu noktadan sonra önemli olanın bu hata ile nasıl başedileceği olduğunu söyleyen Talat, Rum tarafının AB’nin bütün kurumlarında yoğun şekilde yer alarak Türkler aleyhine elinden gelen her çabayı ortaya koyduğuna işaret etti.
Talat, “Kıbrıslı Rumlar için AB üyeliği yükümlülükler getirmiyor, onlara göre AB sadece haklar veriyor. Bu hakları sonuna kadar kullanıyorlar ama hiçbir yükümlülüğü de kabul etmiyorlar” diye konuştu.
Kıbrıs sorununun kritik bir noktada olduğunu ve Türk tarafının ciddi çalışmaya devam etmek zorunda olduğunu söyleyen Talat, BM Genel Sekreterinin son raporunun “ne şişi ne de kebabı” yakmakta olduğunu, ocak ayında bir tıkanıklığın ilan edilmesinin de Türk tarafının lehine değil aleyhine olacağını bildirdi. Talat, bu nedenle Türk tarafının çok dinamik bir çalışma içinde olması ve müzakerelerin tıkanma noktasına gelinmeden bir şekilde devamını sağlaması gerektiğini kaydetti.
TASAM Başkanı Süleyman Şensoy da forumun açılış konuşmasında ana gündem maddesi olarak değişen rolleri ele alacaklarını hatırlatarak, gelinen noktada dünyada son 10 yılda yaşananların 21. yüzyılın ilk 10 yılının neredeyse bir yüzyıl gibi geçtiğini gösterdiğini kaydetti.
Bu nedenle uluslararası ilişkilerde artık öngörülebilirlik değil tahmin edilebilirliğin temel kriter olduğuna işaret eden Şensoy, bu sürecin her türlü sürprize açık olduğunu, dolayısıyla böyle bir zamandaki en önemli konu başlığının Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl bir sonuca gideceği olduğunu bildirdi.
Şensoy, AB’nin başarılı bir entegrasyon modeli olması açısından bütün dünyada örnek alındığını belirterek, ancak gelinen noktada AB’nin de önemli bir dezavantajı bulunduğunu, öngörülebilirliği sağlayamadığı için AB’nin kendi içinde taşımış olduğu standartları artık devam ettirememe sorunu ile karşı karşıya olduğunu bildirdi. Şensoy, AB’nin gerekli zamanı olması durumunda bu ivme kaybını yavaşlatabileceğini ancak durdurmasının mümkün olmadığını söyleyerek, dünyadaki güç dengelerinin batıdan doğuya kayması ile AB’nin pek çok soruna gebe olduğunu ifade etti.
-İLK PANELDE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ-
Forumun “Avrupa Bütünleşmesi ve Türkiye: Müzakerelerin 5. Yılında Bilanço ve Perspektifler” başlıklı ilk panelinde konuşan Almanya Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz, Türkiye’nin son dönem dış politikası hakkında “politikaların neyi amaçladığı ve nasıl algılandığı” ayrımının yapılması gerektiğini kaydetti.
Bu ikisi arasında eğer farklılıklar varsa, yani politika kastedildiği gibi anlaşılmıyorsa sorunlar çıkabileceğini belirten Polenz, bu nedenle Türkiye’nin politikalarını iyi açıklaması gerektiğini söyledi.
Polenz, Türkiye’nin bölgesinde komşuları ile sorunsuz bir dış politika hedeflediğini hatırlatarak, ancak bu yöndeki gelişmelerin ABD ve Avrupa’da neo Osmanlıcılık olarak algılandığını bildirdi. Türkiye’nin bir dostu olarak bu endişeleri ciddiye almak gerektiğini, çünkü bu algılar kafalara yerleşirse bundan Türkiye’nin zarar göreceğini anlatan Polenz,Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım kararına karşı oy kullanmasının siyasi bir hata olduğunu iddia etti.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin kötüleşmesinin de kendilerini endişelendirdiğini dile getiren Polenz, ilişkilerin düzeltilmesi için çareler bulunmasını diledi.
Polenz, Türkiye’nin bir nevi Almanya’nın geçmişteki ikilemi ile karşı karşıya olduğunu,Almanya’nın Avrupa’da büyük bir ülke ancak en büyük, önder olacak kadar da büyük bir ülke olmadığını ve bunun sorunlar çıkardığını belirterek, “Türkiye de dikkatlerden uzak tutulamayacak kadar büyük ama aynı zamanda İran, Irak, Suudi Arabistan ve Mısır’ın olduğu bir bölgede tartışmasız olarak önderlik üstlenecek kadar büyük değil” dedi.
Polenz, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin başarılı olmasını istediğini de söyleyerek, ama bu yol terk edilecek olursa yani Türkiye Avrupa ile Asya arasında, izole bir şekilde önemli rol oynayacağını düşünecek olursa hataya düşülebileceğini kaydetti.
Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ise AB nin gümrük birliğinin gerektirdiği disipline ve kurallara uymadığını belirterek “Avrupa Gümrük Alanı”nın “27 üye Devlet + Türkiye” olduğunu ve Komisyonun müzakerelere başlamasından önce belirlenen “ortak müzakere pozisyonu”nu kararlaştıran Konsey’de Türkiye nin de yer alması gerektiğini, hiç değilse AB nin üçüncü ülkelerle yürüttüğü serbest ticaret anlaşmalarına ilişkin müzakerelerin Türkiye’nin yürüteceği müzakerelerle paralel gitmesi gerektiğini ve her iki metnin aynı anda paraf edilip aynı anda yürürlğe girmesinin sağlanması gerektiğini belirtti. Alman Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu başkanı Ruprecht Polenz;in de özellikle dinlemesi gereken bir noktanın da Türklere uygulanan vizenin açık bir hukuk ihlali olduğunu hatırlatan Kabaalioğlu, Adalet Divanı kararlarının uygulanmamasının hukukun üstünlüğünden ve yargı kararlarına saygıdan söz eden üye Devletler ve Topluluk kurumları açısından yüz kızartıcı bir durum olduğunu belirtti. GB içinde vizenin büyük bir hqksız rekabet teşkil ettiğini ve kamyon kotaları gibi tarife dışı engel niteliği kazandığını belirtti. Kıbrıs konusuna da değinen Haluk Kabaalioğlu, adanın tamamını temsil etmeyen, gayri meşru bir rejim niteliğindeki KRY ni üye yapmakla AB nin anlaşmalara kendi hukukuna ve kendi Kopenhag kriterlerini çiğnediğini belirtti. Bugün bir AB üyesi ülkede iki halkın çatışmasını önlemek için 1964 den bu yana BM Barış Gücü askerlerinin kesintisiz bulunmasının hangi AB kriterleriyle izah edilebileceğini soran Kabaalioğlu, AB Yunan şantajına boyun eğmiştir. Bunun faturasını da bize çıkartmamalıdır dedi.. Kabaalioğlu daha sonra Türklerin haklarını güvence altına almayan Anan Planını dahi Türk tarafının % 65 çoğunlukla kabul etmesine rağmen Rumların bunu da reddettiğini ve artık adadaki gerçeklerin kabul edilmesi gerektiğini belirtti.
CHP milletvekili Onur Öymen de konuşmasında Türk halkının AB sürecine verdiği destekte büyük bir düşüş olduğuna dikkati çekerek, bunun nedenlerinin araştırılması gerektiğini bildirdi.
Hırvatistan’ın Türkiye ile aynı zamanda müzakerelere başladığı halde şimdi üye olmak üzere olduğunu belirten Öymen, Türkiye’nin sürecinde ise 18 başlığın hala ambargolu olduğunu ve yakında AB ile ele alacak başlık kalmayacağını kaydetti.
Öymen, Türkiye’nin üyelik sürecinin Kıbrıs nedeniyle engellendiğini düşünenler bulunduğunu, bu kişilerin tavizler verilmesi gerektiğini savunduklarını ancak bunun yanlış olduğunu belirterek, Türkiye ile ilgili esas meselenin üye olması durumunda AB’deki büyük devletler arasındaki dengeyi değiştirecek olması olduğunu bildirdi. “Çünkü girerse Türkiye AB’ye, Fransa ve Almanya gibi büyük bir devlet olarak girecek” diye konuştu.
Onur Öymen, Türkiye’nin kendi sorunlarını çözmesi gerektiğini de söyleyerek, çok tartışılan eksen kaymasının dış politika tercihleri ile ilgili olmayıp asıl değerlerin değişmesinde kendini gösterdiğini, Türkiye’nin giderek geriye gittiğini anlattı. Öymen, Türkiye’nin kendi sıkıntılarını çözmek zorunda olduğunu ancak Avrupalıların da Türkiye konusunda kendi kendilerini eleştirecek cesareti olması gerektiğini belirtti.
BDP milletvekili Ufuk Uras da AB’nin son İlerleme Raporu’nun Türkiye için bir ev ödevi olduğunu ve bu ödevi yapmadan siyasal Rönesans yapmanın mümkün olmadığını belirterek, Türkiye için bir eksen kaymasına ilişkin en ufak bir işaretin bile olmadığını söyledi.
Almanya Federal Meclisi AB Komisyonu Üyesi Andrej Hunko da son Türkiye ziyaretine ilişkin izlenimlerini aktararak, Türk vatandaşlarına vize alırken sunulan şartların tahammül edilemez ve Almanya için büyük bir ayıp olduğunu söyleyerek, bu sistemin değiştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Hunko, Türkiye’nin de sendikal haklar ve yargı bağımsızlığı alanlarında yapması gerekenler bulunduğunu belirterek, parti olarak Türkiye’ye AB’de eşit muamele yapılmasından yana olduklarını ifade etti.
8-) Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun katıldığı TASAM ve Türkiye Araştırmaları Merkezi n’ın Berlin’de düzenlediği ’3. Türkiye-Avrupa Forumu’ toplantısıyla ilgili Hürriyet gazetesi yazarı Yalçın Bayer’in yazısı (5 Aralık 2010)
Yalçın Bayer
5 Aralık 2010
BERLİN’de TASAM ve TAM’ın ‘3. Türkiye-Avrupa Forumu’ toplantısında, Türk konuşmacıların çoğunluğu AB ve Almanya’ya ağır eleştiriler yöneltti.
40′a yakın siyasetçi, bilim adamı ve işadamları AB-Türkiye ilişkileri üzerinde çarpıcı değerlendirmeler yaptılar. Türkiye’nin AB üyeliğinde can alıcı nokta şu olarak göründü. Bazı Hıristiyan milletvekillerinden Türkiye’yi AB üyeliğinde destekleyenler olduğu gibi kendi partisini eleştirenler de bulunuyor. Ancak Türkiye’nin üyeliğine neden karşı olunduğu belli değil. Parti üst kademesinden olan insanlar, neden karşı olduklarını cesaret edip söyleyemiyorlar. Türkiye’nin şikâyetlerine karşı da açık tavır alamıyorlar. Bunlara cevap verecek siyasetçi ortaya çıkamıyor. Türkiye’nin NATO ülkesi olarak AB’nin güvenlik mekanizmasına niye karşı çıkılıyor, onu da söyleyen yok.
İşte bu konuşmalardan bazı görüşler:
GÜMRÜK BİRLİĞİ BÖYLE YÜRÜYEMEZ
PROF. Haluk Kabaalioğlu (Yeditepe Üniversitesi hukuk fakültesi Dekanı ve İKV Yönetim Kurulu Başkanı): 1963′teki anlaşma ile Türkiye kaderinin Avrupa olduğunu söylemiştir. O zamanki liderler Türkiye, Avrupa’nın ayrılmaz gücü demişlerdir. (Schröder) Türkiye, 1996′da Gümrük Birliği’ne girerken, bunu tam üyelikten önceki bir durum olarak görmüştür. Ama AB, Türkiye’nin GB’den doğan haklarını ihlal etmektedir. Kore ile iki taraflı anlaşmalara girerken, Türkiye’yi dışarda bırakıyor. Aslında bu tür ortak görüşmelerde, Türkiye’nin görüşünün alınması gerekir. Avrupa, Gümrük Birliği’ni ihlal etmektedir. Halbuki eşit rekabet koşulları işlemektedir. Türklere uygulanan vize, Avrupa hukukuna aykırıdır. AB, (kamyon şoförü olayı) Adalet Divanı kararlarını uygulamıyor. Halbuki, Adalet Divanı’nın kararları tüm devletler için bağlayıcıdır. Yoksa bu şekilde Gümrük Birliği yürüyemez. Adaylık görüşmelerini sürdüren bir ülkeye bu muamele yapılamaz. Vizenin bir an önce kaldırılması gerekir. Almanya’ya malını satan Türk işadamına, ilgili fuar kapandıktan sonra vize verilmesi samimiyetsizliktir. Bu sorunun çözülmesi şarttır. Kıbrıs konusunda, Rum tarafı AB’ye alınırken, Türkiye’ye şantaj ve baskı uygulanmıştır. Şimdi Türkiye’ye dönülüp Kıbrıs meselesini halledin denmektedir. Türkiye’nin garantör olduğu anlaşmalar ihlal edilmiş, Kopenhag kriterleri göz ardı edilmiştir.
Birbirimizi kandırmayalım
ONUR Öymen (CHP Milletvekili): AB, Kıbrıs konusuna tarafsız bir örgüt değildir. Türkiye, Kıbrıs meselesini halletmediği için üye olamıyor sözleri doğru değildir. Evet, Kıbrıs, Kürt, insan hakları denir… Esas mesele bunların hiçbiri değildir.AB’nin, Türkiye’nin örgüte alınmamasının isteksizliğinin altında ne yatıyor? Araştırmamız gereken budur. Biz karşılıklı menfaatlere dayalı, sağlıklı bir işbirliği istiyoruz. Türkiye, AB’ye üye olursa, büyük devletler arasında denge değişecektir. Türkiye, Litvanya, Slovenya gibi olmayacaktır. Almanya ve Fransa gibi olacaktır. Türkiye’den bakarsak ciddi bir eksen kayması vardır. Demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı… Uluslararası endekste Türkiye geri gidiyor. Biz bunları çözmek zorundayız, gene biz çözeceğiz. Lütfen birbirimize karşı samimi ve dürüst olalım. Birbirimizi kandırmayalım, çözümler bulalım.
Güven azalıyor
SÜHA Umar (Emekli Büyükelçi): AB, üyelik için bir tarih vermezse Türkiye, Gümrük Birliği’nden çıkmak, vazgeçmek zorundadır. Bugüne kadar statüsü ve gelişmişlik düzeyi ne olursa, olsun, bütün ülkeler üye oldular. Bunun tek istisnası Türkiye’ye mi yapılmaktadır. AB’ye olan güven giderek azalıyor. Türkiye kamuoyu artık bu ilişkinin devam etmesinden bıkar hale gelmiştir.
Öger: Avrupa tıkandı
VURAL Öger (Avrupa Parlamentosu eski üyesi, işadamı): Avrupa’daki konjonktür, Avrupa’nın genişlemesi, yeni üye alma konusunda artık müsait değil. Türkiye için de değil… Makedonya ve Sırbistan’a da olumlu bakmayacaklardır. Ulusal devletlerin ağırlığı hâlâ geçerli. Avrupalıların nereye gidecekleri de tespit edilmiş değildir. Brüksel’den çıkacak bir karar için Almanya, muhakkak anayasasına uygun olmasına bakar. Almanya, böyle bir karar karşısında bir gün Avrupa’yı bloke Edebilir. Bir Amerikalı gelse, ben kiminle muhatap olacağım dese hâlâ bir muhatap bulamaz. Merkel mi Sarkozy mi, belli değil. Beni al, almama diye bir zorlama içinde olmamak durumdayız. Şunu bilelim; bu iş ağır gidecektir. Müzakereleri durdurmak mümkün değildir. Biz ağır ağır yasaları geçirip başlıkları açmak durumundayız. Avrupa’nın devamını beklemek lazım. Ama şunu da sormamız gerekir: Bizi AB’ye almayacaksanız niye ömür boyu eziyet ediyorsunuz. Almanya’ya bakarsak… Son bir-iki yıl içerisinden geriye doğru bir göç başladı. Özellikle de Almanya’da doğup büyüyen, eğitimlerini tamamlayan mühendis gibi akademisyenlerin % 40′a yakınının Türkiye’ye gidip geleceklerini şekillendirmek düşüncesi dikkat çekiyor. Daha önceki dönemlerde buna aldırış etmeyen Alman politikacıların bu sorunun üzerine ciddi şekilde kafa yormaları ilginçtir.
Eksen kayması yok
UFUK Uras (Bağımsız Milletvekili): Türkiye demokratik laik mi, otoriter bir cumhuriyet mi olacaktır? Esas mesele budur. AB’nin hem derinleşmesinin hem genişlemesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Eksen kaymasına ilişkin bir işaret görmüyorum. Kıbrıs meselesinde limanların açılmasıyla Türkiye’nin talepleri senkronizasyonu sağlamalıyız.
Kur savaşı
CAN Baydorol (Öğretim üyesi, AB uzmanı): AB konusunda Türkiye de hatalar yaptı. İçinde bulunduğumuz konjonktürde tartışılması gereken şey yaşanan kur savaşıdır. ABD 600 milyar daha basıyor. Yuan’ı değerlendirmemek için baskı yapıyor. Avrupa’da Euro aşağıya iniyor. Türkiye’nin yaşadığı en önemli sorun; sıcak paranın yarattığı risktir. Bir kriz patlayacaksa sıcak paranın maliyetinden patlayacaktır.
Haber için tıklayınız.
BBC’de, Amerika’da ve Avustralya’da Public Broadcasting System gibi bir çok kanalda yayınlanacak olan Hukuk programında Fransa’nın 2004 yılında çıkardığı kamu alanlarında dinsel işaretlerin yasaklanmasına ilişkin yasanın İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in eşi Barrister QC Queens Counsel Cherry Blair’in yargıçlık yaptığı bir duruşmada üç ülkede farklı jürilerin konuya yaklaşım biçimi ele alınıyor. Bu jüriler Edinburgh’da, İstanbul’da Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde ve Kudüs Üniversitesinde toplandı.
Fotoğraflarda Yeditepe Hukuk fakültesi jürisi görülüyor.
Shangai’da düzenlenen fuarda Yeditepe Üniversitesi standı büyük ilgi çekti.
Washington, D.C. de yaz okuluna katılan yeditepe Hukuk fakültesi öğrencilerindn bir bölümü T.C. Büyükelçiliğini ziyaret etti ve Hukuk Müşaviri sayın Gül Sarıgül’den bilgi aldı.
12 Ekim 2010 tarihinde düzenlenen Müzakerelerin Beşinci Yılında Türkiye’nin AB’ye Katılımı: Süreç, Fırsatlar ve Zorluklar konulu toplantının fotoğraflar
Yeditepe Hukuk Fakültesi öğrencileri Deusto Üniversitesi tarafından 31 Ağustos-9 Eylül tarihleri arasında Bilbao’da düzenlenen “General Problems of Transnational Law and its Implications for the Companies in International Trade” adlı yaz okulu programına katıldı.
Deusto Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Maria Pillar ile birlikte
10 gün süren bu yoğunlaştırılmış programda toplamda 80 saat ders görüldü. Program içerisinde Yeditepe Hukuk Fakültesi Dekanı Haluk Kabaalioğlu da yer aldı. Kendisinin “Avrupa Birliği Hukuku ve Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri” konusunda verdiği ders, programa katılan öğrenciler tarafından yoğun ilgi gördü.
Deusto Üniversite önünde programa katılan öğrencilerimiz
Program sonunda düzenlenen Moot Court /Sanal Mahkeme yarışmasında üniversitemiz öğrencileri de yarıştı. Finale kalan her iki takımda da yer alan öğrencilerimiz okulumuzu başarı ile temsil etti. Program sonunda katılan tüm öğrencilere yapılan diploma töreni ile birlikte diplomaları takdim edildi.
Moot Court Yarışma günü programa katılan tüm öğrenciler ile birilikte yüksek mahkemede
(Gökçe Oksay, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Stj. Avukat tarafından hazırlanmıştır)
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ KONUK ÖĞRETİM ÜYESİ ORD. PROF. DR. GABOR HAMZA’DAN İSTANBUL BAROSU’NDA KONFERANS
Budapeşte Eötvös Lorand Üniversitesi Roma Hukuku Öğretim üyesi ve Macaristan Bilimler Akademisi ve Macar Parlamentosu Avrupa İşleri Komisyonu üyesi Ord. Prof. Dr. Gabor Hamza Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi konuk öğretim üyesi olarak ders vermek üzere geldiği ülkemizde bu kez İstanbul Barosu Orhan Adli Apaydın Konferans Salonunda 22 Eylül 2010 Çarşamba günü “Roma Hukuku’nun günümüz Avrupa Hukukları ve hukuk eğitimi açısından önemi” konulu konferans verecek.
Roma Hukuku’nun günümüz Avrupa Hukuklarının temeli olarak Avrupa Birliği çerçevesinde gerçekleştirilen hukuki bütünleşmede oynadığı rol ve hukuk eğitimi açısından arzettiği önemivurgulayacak olan Ord. Prof.Dr. Gabor Hamza, Atatürk’ün daveti üzerine İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Roma Hukuku ve Medeni hukuk dersleri veren ünlü Alman bilim adamı Ord. Prof. Dr. Andreas Bertalan Schwartz’ın Türk Hukukuna yaptığı katkıları ve çalışma arkadaşları Prof. Dr. Türkan Rado, Prof.Dr. Ziya Umur, Prof.Dr. Bülent Davran, Prof.Dr. Kudret Ayiter ve diğerlerini anlatacak.
Tarih : 22 Eylül 2010
Saat : 14.00-16.00
Yer : İstanbul Barosu – Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu
15-) YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ’NDE HUKUK KONFERANSI: “İnsan Onuru ve İnsan Hakları İlişkisi”
Frankfurt am Main İdare Mahkemesi Yargıcı ve Justus Liebig Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Paul TIEDEMANN’ın “İnsan Onuru ve İnsan Hakları İlişkisi” konulu konferansı, 27 Eylül 2010 Pazartesi günü 14.30 – 15.30 saatleri arasında Yeditepe Üniversitesi Rektörlük Mavi salonda düzenlenecek.
Katılımın ücretsiz olduğu konferansın dili Almanca’dır. Türkçe’ye özet çeviri yapılacaktır.
Yer : Yeditepe Üniversitesi 26 Ağustos Yerleşimi/ Rektörlük binası 5. Kat
Mavi Konferans Salonu
Tarih : 27 Eylül 2010 – Pazartesi
Saat : 14.30 – 15.30
30.04.2010 Cuma günü Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri ile birlikte Ümraniye E Tipi Ceza İnfaz Kurumu ziyaret edilmiştir.
30.04.2010 Cuma günü Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri ile birlikte, Ümraniye E Tipi Ceza İnfaz Kurumu ziyaret edilmiştir. Öğrencilerimizin yoğun ilgi gösterdikleri ziyaret kapsamında ceza infaz kurumu ve kurumda kalan mahkumların gerçekleştirdikleri faaliyetler hakkında bilgiler alınmış, çalışma ve faaliyet atölyeleri ziyaret edilmiştir. Ceza infaz kurumunda bulunan mahkum ve görevlilerle görüşme fırsatı da bulan öğrencilerimiz, ceza infaz sistemi ve kurumları hakkında uygulamaya ilişkin bilgiler edinme fırsatı yakalamışlardır.
T.C. Adalet Bakanlığı’na, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Ümraniye Ceza İnfaz Kurumu personel ve çalışanlarına bizlere gösterdikleri ilgi ve alaka için öğrencilerimiz ve üniversitemiz adına teşekkür ederiz.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in Prof. Dr. Hakan Hakeri ve Doç. Dr. Özlem Yenerer Çakmut ile hazırladığı “Tıp / Sağlık Hukuku Mevzuatı” yayımlanmıştır.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in Prof. Dr. Hakan Hakeri ve Doç. Dr. Özlem Yenerer Çakmut ile hazırlamış olduğu “Tıp / Sağlık Hukuku Mevzuatı” Seçkin yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Mevzuatta tıp / sağlık hukukuna ilişkin uluslararası sözleşme ve bildirgelere, kanunlara, tüzük ve yönetmeliklere yer verilmiştir. Geniş şekilde yer verilen hukuki düzenlemelerin yanı sıra ilgili uygulama kılavuzları da esere eklenmiştir. Ayrıca söz konusu eserde tıp hukuku ile ilgili yargı kararları ve yabancı mahkeme kararlarına da geniş yer verilmiştir.
Yeditepe Üniversitesi tarafından Fahri Profesörlük ve Fahri Doktora unvanı verilen Dr. Rolf Gutmann hakkında Auslanderrecht Informatıonbericht’de çıkan değerlendirme
Yeditepe Üniversitesi Senatosu’nun Şubat toplantısında oybirliği ile alınan bir kararla Alman hukukçu Dr. Rolf Gutmann’a fahri profesörlük ve fahri doktora unvanı verildi. 13 Mayıs 2010 günü gerçekleştirilecek törenle cüppesini giyecek olan Dr. Gutmann son üç yıldır Haziranda Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde “AB Ülkelerinde Türk vatandaşlarının Hakları” konulu kapsamlı seminerler vermektedir. Dr. Gutmann tarafından verilen seminerlere öğrenciler yanında diğer ilgililer ve Çalışma Bakanlığımızda görevli uzmanlar -özellikle Çalışma Ataşeliği görevlerini üstlenen kişiler katılmaktadır.
Doktora tezini Türkiye-AET Ortaklık Anlaşmasına ilişkin olarak hazırlayan Dr. Gutmann’ın şimdiye kadar altı kitabı ve elli-iki bilimsel makalesi yayınlanmıştır. Şerhli, Açıklamalı, İzahlı Yabancılar Hukuku başlıklı dev yayının Türklerin Hakları konulu bölümünü ikiyüz küsur sahifede yazan Dr. Gutmann bu bölümü Türkçeye çevirtmekte olup yayınevinden alınan özel izinle Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi yayınları arasında çıkacaktır.
Dr. Gutmann’ın yayınları için tıklayınız: Yayinlar
Dr. Gutmann’a Yeditepe Üniversitesi tarafından fahri doktora verilmesine ilişkin olarak Dr. Gerhard Strate tarafından Auslanderrecht’te çıkan makale için tıklayınız:ROLF+GUTMANN+İÇİN+AKADEMİK+ONUR
Genişlemeden Sorumlu Avrupa Komisyon Üyesi Füle, Türkiye’ye İlk Resmi Ziyaretini Gerçekleştirdi.
Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Stefan Füle Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini 14-16 Mart 2010 tarihleri arasında gerçekleştirdi.
Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Türkiye’ye gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret kapsamında, TOBB Başkanı Sayın M. Rifat Hisarcıklıoğlu ile bir araya geldi. Toplantıya İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu’da katıldı.
1 Şubat 2010 tarihinde göreve başlayan Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Stefan Füle, göreve başlamasının ardından Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini 14-16 Mart 2010 tarihleri arasında gerçekleştirdi. Ankara ve İstanbul’a gerçekleştirilen resmi ziyaret kapsamında Stefan Füle, Başbakan Recep Tayyib Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile bir araya geldi.TBMM Dışişleri Komisyonu ile AB Uyum Komisyonu Başkan ve üyeleriyle de görüşen Füle, İstanbul ziyareti kapsamında ise iş çevreleri ve sivil toplum temsilcileri ile çeşitli temaslarda bulundu.
Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle ile Dışişleri Konutu’nda bir araya gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, görüşme sonrasında yapılan ortak basın toplantısında Komisyon üyesi ile ”AB-Türkiye ilişkilerinin stratejik vizyonu”; “müzakere sürecinin işleyişi” ve “Komşu bölgeler” konularını kapsamlı olarak konuştuklarını belirtti.
Ortak basın toplantısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB-Türkiye ilişkilerinin stratejik vizyonu kapsamında, Türkiye’nin AB tam üyeliğinin her iki tarafın ortak geleceği olduğunu söylerken, AB’nin küresel dengeler içinde gelecek yüzyılda hak ettiği yeri alması için her iki tarafında çalışması gerektiğini ifade etti. Bunun gerçekleşmesi için AB’nin jeopolitik olarak etkili, ekonomik olarak dinamik, kültürel olarak da içselleştirici çalışması gerektiğini düşündüğünü belirten Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin AB üyeliğini, AB açısından bir fırsat olarak nitelendirdiğini söyledi.
Müzakere sürecinin işleyişi ile ilgili olarak ise Davutoğlu, Stefan Füle’ye müzakere sürecinde gelinen nokta ile ilgili bilgiler aktardığını belirtirken, sürecin Kıbrıs gibi doğrudan konuyla ilgisi olmayan siyasi sorunlar veya Avrupa içindeki kamuoyu bakışlarıyla etkilenmemesi konusunda fikir alışverişinde bulunulduğunu söyledi. Kıbrıs konusunun da görüşmede kapsamlı şekilde ele alındığını belirten Dışişleri Bakanı, müzakerelere hız kazandırılması ve Kıbrıs’ta kalıcı bir barışın sağlanması konusunda tarafların görüşlerini paylaştığını ifade etti. Gerçekleştirilmekte olan siyasi reformlar ile müzakere fasıllarının açılması konusunda karşılanması gereken kriterler üzerinde yapılan çalışmalarla ilgili Komisyon Üyesi’ne bilgi verildiğini açıklayan Davutoğlu, Türk vatandaşlarına uygulanan zorunlu vize konusunun da ele alındığını ifade etti. Geçmiş hukuki taahhütleri de göz önüne alarak, Türkiye’nin mutlak vize muafiyeti talep ettiğini söyleyen Dışişleri Bakanı, gerek Ankara Anlaşması, gerek Katma Protokol, gerekse Gümrük Birliği’nin, Türkiye’ye Balkanlar’dan daha önce vize muafiyetini gerekli kıldığını söyledi.
Görüşmenin üçüncü ana maddesini oluşturan komşu bölgeler konusunda ise Dışişleri Bakanı Davutoğlu, özellikle Batı Balkanlar’daki gelişmelerin kapsamlı şekilde ele alındığını, aynı şekilde doğu ortaklığı, Akdeniz, Kafkasya, Orta Doğu gibi komşu bölgeler ve bu bölgelerle doğrudan ilgili enerji güvenliği konularının gözden geçirildiğini ifade etti.
Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle ise, Türkiye ve Ermenistan arasında atılan tarihi adımları büyük bir memnuniyetle karşıladığını belirtirken, Kıbrıs konusunda Türkiye’nin Katma Protokolü uygulamasının büyük önem taşıdığını belirtti. Türkiye’nin Kıbrıs ile olan ilişkilerini normalleştirmesi gerektiğinin altını çizen Komisyon Üyesi Füle, Kıbrıs konusuna bulunacak çözümün, hem Türkiye hem de AB açısından tarihi bir gelişme olacağına inandığını söyledi. Açıklamalardan sonra basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Füle, Türk vatandaşlarına vize muafiyeti ve yasadışı göç konularında her iki taraf arasında yürütülmekte olan diyalogdan duyduğu memnuniyeti dile getirirken, kısa bir süre içinde geri kabul anlaşmasının yürürlüğe konması konusunda tarafların fikir birliğinde olmasının mutluluk verici olduğunu ifade etti. Yasa dışı göçle ilgili olarak ise Türkiye’ye nasıl yardım edileceği konusunda çalışmalar yaptıklarını belirten Komisyon Üyesi, Türkiye’nin de Türkiye üzerinden Avrupa’ya gelenlerin yeniden Türkiye’ye dönmesi konusunda çalışmalar yapması gerektiğini söyledi. Füle, ancak bu çalışmaların yapılmasından sonra vize muafiyeti konusunda ilerleme sağlanabileceğini ifade etti. Bir basın mensubunun, İsveç Parlamentosu’nun Ermeni tasarısına onay vermesi konusundaki düşüncelerine yönelik sorusuna ise Füle, Avrupa Komisyonu olarak Üye Devletlerin kendi içlerinde aldıkları kararlara yorum yapamayacaklarını, ancak tarihin siyasallaştırılmasının bazı zorluklar doğurabildiğini ifade etti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ardından Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış‘ı Avrupa Birliği Genel Sekreterliğindeki makamında ziyaret etti. Ziyaretin ardından, Stefan Füle onuruna verilen çalışma yemeğine, ABGS Genel Sekreteri Büyükelçi Volkan Bozkır, ABGS üst düzey yetkilileri, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Marc Pierini ve heyeti katıldı. Çalışma yemeği sonrasında yapılan yazılı açıklamada, görüşmede dört platformdan oluşan yeni AB Stratejisi temelinde Türkiye-AB ilişkilerinin ele alındığı, bu çerçevede, Türkiye olarak AB müktesebatı temelinde gerekli şartları yerine getirerek özellikle yakın dönemde açılmasını hedeflenen 4 fasıl (“Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı”, “Sosyal Politika ve İstihdam”, “Kamu Alımları”, “Rekabet Politikası”) ve üzerinde siyasi engeller bulunan 2 fasıl (“Enerji”, “Eğitim ve Kültür”) üzerinde fikir alışverişinde bulunulduğu ifade edildi.
Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Stefan Füle, ABGS ziyareti sonrasında ise, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ile bir araya geldi. İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu’nun da katıldığı toplantı sonrasında TOBB binasındaki Ankara AB Bilgi Merkezinde düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Hisarcıklıoğlu, Komisyon Üyesi Füle ile Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan güncel gelişmelerin ele alındığını, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan vize sorunu, taşıma kotaları ve Serbest Ticaret Anlaşmaları konularında yaşanan sıkıntıları Komisyon Üyesi Füle’ye aktardıklarını ve bu konularda kendisinden yardım talep ettiklerini söyledi. Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi için AB tarafından ciddi bir siyasi irade ve liderliğe ihtiyaç olduğunu belirttiklerini kaydeden Hisarcıklıoğlu ayrıca, TOBB ve İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından yürütülen “Vize Şikâyet Hattı” Projesi ile ilgili Stefan Füle’ye bilgi verdiklerini açıkladı.
Toplantıya katılan İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğluise, Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Stefan Füle’ye Türk vatandaşlarına uygulanan vize zorunluluğunun hukuki boyutu konusunda bilgi verdi. Vize uygulamasının, hem 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile tesis edilen Gümrük Birliği’nin temelini teşkil eden malların serbest dolaşımı ilkesine, hem de yerleşme hakkı ve hizmet sunum serbestîsine yeni engeller getirilmesini yasaklayan Katma Protokol’ün 41. maddesine açıkça aykırı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kabaalioğlu, bu durumun daha önceki kararların yanı sıra Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın 19 Şubat 2009 tarihli Soysal kararında da açıkça belirtildiğini iletti. Soysal kararının somut kazanımlar getirebilmesinin, Üye Devletlerin tavrına bağlı olduğunu da vurgulayan Prof. Kabaalioğlu, vize sorunun çözüme kavuşturulmasında temel görevin, Anlaşmaların koruyucusu ve Topluluk Hukukunun uygulanmasının gözeticisi sıfatıyla Avrupa Komisyonu’na düştüğünü belirtti.
Stefan Füle ise toplantıda, TOBB’ne AB sürecine verdiği destekten dolayı teşekkür ederken, Türkiye’ye yaptığı ilk ziyarette iş çevreleriyle bir araya gelmesinin büyük önem taşıdığını ifade etti. İş çevrelerinin AB katılım süreci ve reformların hayata geçirilmesinde önemli role sahip olduğunu kaydeden Füle, Gümrük Birliği Anlaşması imzalandıktan sonra Türkiye ile AB arasındaki ikili ticarette 3 kat artış kaydedildiğini ve bu ticaretin bugün yıllık 100 milyar Avro’ya ulaştığını belirtti. Füle, AB’nin Türkiye’nin en büyük, Türkiye’nin de AB’nin 7. büyük ticaret ortağı olduğuna dikkat çekerken, Türkiye’ye AB’den gelen doğrudan yabancı yatırımın da toplam tutarın üçte ikisini oluşturduğunu belirterek, bu rakamlara bakıldığında bunun bir ‘başarı öyküsü’ olduğunu ifade etti.
Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Sn. Av. Adnan Türkkan “Futbol Hukuku Yargılaması” konusunda bir tebliğ sunmuştur.
Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Sn. Av. Adnan Türkkan, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin davetlisi olarak katıldığı konferansta “Futbol Hukuku Yargılaması” konusunda bir tebliğ sunmuştur. Öğrencilerin spor hukuku ve spor hukuku yargılamasıyla ilgili sorularını yanıtlayan, onlara spor hukuku konusunda çalışmaları için yol gösterici nitelikte bilgiler veren konuşmacının sunumu geniş bir öğrenci kitlesi tarafından takip edilmiştir.
Üniversitelerarası Genç Ceza Hukukçuları Kongre Serisi’nin ikinci toplantısı yapıldı.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından 19-20 Mart 2010 tarihlerinde müştereken Ankara’da düzenlenen “Üniversitelerarası Genç Ceza Hukukçuları Kongre Serisi”nin ikinci toplantısı başarılı bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Kongrede, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni temsilen Alev Dilber, Ayşe Akçin, Emine Ceren Çakır, İlayda Atay, Necla Söylemez ve Yasin Atalan Hocaları Prof. Dr. Yener Ünver, Araş. Gör. Onur Özcan ve Araş. Gör. Fulya Eroğlu’nun nezaretinde Teknik Araçlarla İzleme (CMK m. 140), Telekominikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi (CMK m. 135-138), Menkul Mala Elkoyma (CMK. m. 123-127), Taşınmazlara, Hak ve Alacaklara Elkoyma-Postada Elkoyma-Avukat Bürolarında Elkoyma (CMK m. 128-132), Gizli Soruşturmacı (CMK m. 139), Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat (CMK m. 141-144) konularında birer tebliğ sunmuşlardır. Yoğun katılımın olduğu toplantının üçüncü ayağı Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin ev sahipliğinde Diyarbakır’da gerçekleştirilecektir.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi adına tebliğ sunan öğrencilerimizden bazılarının toplantıyla ilgili görüş ve düşüncelerine aşağıda yer vermiş bulunmaktayız.
Kongre fotoğrafları için tıklayınız.
Öğrencilerimizin görüşleri:
Alev Dilber (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. Sınıf Öğrencisi)
Geçtiğimiz günlerde ikincisi düzenlenen Genç Ceza Hukukçuları Kongresi’nde, toplam 7 üniversiteden gelen öğrencilerle, yalnızca doktrin ve kanuna bağlı kalmayıp olması gereken düzenlemeler hakkında tartışma imkanı bulduk. Bu zamana kadar benimsenen görüşleri irdeleyip eleştirel açıdan tartışmanın, hem bizim hem de ceza hukuku açıdan verimli olacağına inanıyorum. Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne ve bizleri bu sempozyumda konuşmaya yapmaya teşvik eden Prof. Dr. Yener Ünver’e çok teşekkür ederim.
İlayda Atay (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi)
Ankara Hukuk Fakültesi’nde bulunduğum ve ceza hukukuyla ilgili her açıdan faydalı, aynı zamanda da eğlenceli olan bu kongreye katıldığım için çok mutlu ve gururluyum. Diğer genç hukukçu arkadaşlarımla tanışmak, mesleğimiz, ilgi alanlarımız ve hukuk adına paylaşımlarda bulunmak çok heyecan vericiydi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki arkadaşlarımız hem kongre esnasında hem de dışarıda bize çok yardımcı oldular. Prof. Dr. Yener Ünver hocamızın katkıları ve yardımıyla katıldığım bu kongre sayesinde ceza hukukuna dair pratikte ve teoride çok farklı ve fazla şey öğrendim. Her açıdan benim için çok verimli bir iki gün geçirdim. Bizlerin iyi bir hukukçu olarak yetişmemize katkılarından dolayı Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne ve Dekanımız Sayın Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’na teşekkürü bir borç biliyorum.
Ayse Akçin (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi)
Genç Ceza Hukukçuları Kongresi organizasyonunun ikincisine ev sahipliği yapan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne ve tabiki basta Sayın Hocamız Prof. Dr. Yener Ünver olmak üzere, tüm saygıdeğer hocalarımıza, bize bu imkani tanıdıkları için minnettarız. Bizler için unutulmaz bir deneyim olan bu kongrede, yeni hukukçu arkadaslarımızla biraraya gelmek, kitaplarını okuduğumuz hocalarımızla tanışma şansını yakalamak ve hatta onlardan övgü dolu sözler duymak bizler için inanılmaz gurur verici idi. Son olarak da eğitimimi sürdürdüğüm ve bir mensubu olmaktan gurur duyduğum Yeditepe Hukuk Fakültesi’ne gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygı ve selamlarımla.
Emine Ceren Çakır (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi)
Genç Ceza Hukukçuları Kongresi’nde Hukuk fakültesi öğrencisi olarak tebliğ sunmak çok heyecan verici olmasının yanında akademik çalışma yapmak anlamında tecrübe edinmemi sağladı. Kitaplarını okuduğum hocalarımla ve farklı üniversitelerin hukuk fakültelerinde öğrenim gören arkadaşlarımla tanışıp sohbet etme ve ceza muhakemesi hukuku üzerine tartışma imkanı elde ettim. Ankara üniversitesinde 2.si gerçekleştirilen Genç Ceza Hukukçuları Kongresi’nin hem akademik açıdan hem de sosyal açıdan çok başarılı olduğunu düşünüyorum.
Yeni Yayın
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku öğretim üyemiz Prof. Dr. Yener Ünver’in, Adliyeye Karşı Suçlar (TCK. m. 267- 298) adlı eserinin 2. basısı Seçkin Yayıcılık tarafından yayımlanmıştır. İlk basısı Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nce basılan bu eserde, İftira Suçu, Başkasına Ait Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu, Suç Üstlenme Suçu, Suç Üstlenme Suçu, Yalan Tanıklık Suçu, Gerçeğe Aykırı Bilirkişilik Suçu, Yargı Görevini Yapanı Etkileme Suçu, Suçu Bildirmeme Suçu, Kamu Görevlisinin Suçu Bildirmemesi Suçu, Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirmemesi Suçu, Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme veya Değiştirme Suçu, Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerini Aklama Suçu, Suçluyu Kayırma Suçu, Tutuklu veya Hükümlünün Yerini Bildirmeme Suçu, Suç Delillerinin Yerini Bildirmeme Suçu, Gizliliğin İhlali Suçu, Kişilerin Görüntülerinin Yayımlanması Suçu, Ses ve Görüntülerin Kayda Alınması Suçu, Adil Yargılanmayı Etkilemeye Teşebbüs Suçu, Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu, Muhafaza Görevini Taksirle İhlal Etme Suçu, Elkonulan Eşyayı Amaç Dışı Kullanma Suçu, Resmen Teslim Olunan Mala Elkonulması Suçu, Başkası Yerine Ceza İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Girme Suçu, Hükümlü veya Tutuklunun Kaçması Suçu, Kaçmaya Kasten İmkan Sağlamak Suçları, Kaçmaya Taksirle İmkan Sağlamak Suçu, Muhafızın Görevini Kötüye Kullanması Suçu, Hükümlü ve Tutukluların Ayaklanması Suçu, İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu, Hak Kullanımını Engelleme Suçu, Beslenmeyi Engelleme Suçu yer almaktadır. Konuyla ilgili yabancı ve Türk doktirinindeki son gelişmeler ile güncel yargı kararlarının da yer aldığı bu eser, hukuk öğrencileri ve uygulamacıları için geniş bir kaynak niteliğini haizdir.
Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu başkanlığında Türk Sivil Toplum Örgüt temsilcilerinden oluşan bir heyet Avrupa Parlamentosu’nda temaslarda bulundu.
Brüksel’de Avrupa Parlamentosu üyeler lokantasında verilen öğle yemeği sırasında Hollanda’dan AP ye seçilen Emine Bozkurt, Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyet üyesi ve TC Merkez Bankası eski Başkanı Yavuz Canevi ve Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu ile..
Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu, Avrupa Parlamentosu üyeler lokantasında Türk Sivil Toplum Örgütü temsilcileri ile AP üyelerini biraya getiren bir yemek verdi.
Hollanda’dan AP Parlamentosuna seçilen Emine Bozkurt, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu üyesi Fransız parlamenter Helen Flautre ve Almanya’dan seçilen üye İsmail Ertuğ, İngiliz Barones Sara Ludford, Bulgaristan’dan Metin Kazak, Hollandalı üye Schaalke ve Romanya, polonya ve diğer üşlkelerden parlamenter ve parlamenter asistanlarının katıldığı yemekte Türkiye-AB ilişkilerini ilgilendiren konular tartışıldı..
Ünlü Romancımız Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Mario Levi, Merkez Bankası eski Başkanı ve Mütevelli Heyet üyemiz TEC-Bank paribas Başkanı Yavuz Canevi ve diğer konuklar Brüksel’de onurlarına verilen bir akşam yemeğinde..
Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Prof.Dr.Haluk Kabaalioğlu ve TOBB Başkanı sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu, ECAS European Citizens Action Service Başkanı Tony Venables ile Vize şikayet Hattı raporlarını tanıttı.
T.C. vatandaşlarını uzun süredir etkileyen vize konusu IKV ve TOBB tarafından yeniden gündeme getirildi. Ankara’da TOBB salonlarında yapılan toplantıya çok sayıda diplomat, işadamları ve basın mensupları katıldı. Hisarcıklıoğlu vize uygulamasının iş dünyasında yarattığı sorunları somut örneklerle anlatırken Kabaalioğlu, Avrupa Toplulukları adalet Divanı içtihatları ve Ortaklık anlaşmaları çerçevesinde Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin hukuka aykırı olduğunu ayrıntılı olarak ortaya koydu. ECAS Başkanı Tony Venables da Batı Balkanlarda gerçekleştirdikleri vize çalışmaları ile Türkiye’deki proje hakkında açıklamalarda bulundu. Toplantıyı izleyen yabancı diplomatlar da çeşitli sorular yöneltti.
TOBB’da yapılan Vize Şikayet Hattı toplantısı – Prof.Dr. Halûk Kabaalioğlu
Vize toplantısında Prof.Dr. Halûk Kabaalioğlu konuşuyor
Vize şikayetinde en çok şikayet edilen ülkeler, Almanya, Fransa ve İngiltere haberi için tıklayınız.
Avrupa Birliği ülkeleri ile yaşanan vize sorununu, AB üyesi ülkeler ve AB’nin uygulamadan sorumlu birimlerine taşımak ve sorunları çözmek için karar verme yetkisi olanların önüne sağlam, bilimsel verilerle desteklenmiş güçlü, tutarlı argümanlarla çıkabilmek amacıyla, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) tarafından başlatılan “Vize Şikâyet Hattı” projesine ilişkin rapor açıklandı. Konuya ilişkin TOBB Birlik Merkezi’nde düzenlenen toplantıya, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, İKV Başkanı Haluk Kabaalioğlu ve sivil toplum kuruluşu European Citizen Action Service (ECAS) Direktörü Tony Venables katıldı.
TOBB ve İKV vize şikayet raporuna göre, Vize Şikayet Hattına 2 ayda, 52 ilden 944 başvuru geldi. Şikayet edilen ülkelerin başında ise Almanya, Fransa ve İngiltere geliyor. Vize Şikayet Hattı Projesi tanıtım toplantısında konuşan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu projeyi şöyle tanıttı: “Türk girişimcileri ve onların profesyonel çalışanları için, adeta bir tarife dışı engel söz konusu. İş adamlarımızın malları serbestçe AB üyesi ülkelerin piyasalarına girerken, kendileri veya çalışanları, iş amacıyla seyahat etmekte zorlanıyor. Bazen vize alamıyor, bazen de zamanında alamadığı için iş görüşmesini kaçırıyor. Proje ile vize konusunda yaşanan sıkıntının boyutunu, gerçekçi, verilerle ortaya koymayı amaçladık. Sorunları AB’de ve Türkiye’de sorumlu makamlara ileteceğiz. Vize müracaatının en çok yapıldığı ülkeler, en çok şikayet edilen ülkeler oluyor. Almanya, Fransa ve İngiltere ilk sırada.”
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) tarafından yürütülen ‘Vize Şikâyet Hattı Projesi’ kapsamında hazırlanan rapor kamuoyuna duyuruldu. Konuyla ilgili düzenlenen basın toplantısında konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, vize şikayet hattına 2 ayda 944 başvuru yapıldığını açıkladı. Hisarcıklıoğlu vize konusunda sadece iş adamlarının değil tüm vatandaşlarımızın mağdur edildiğine değinirken, “Türk girişimcileri ve onların profesyonel çalışanları için, adeta bir tarife dışı engel söz konusu” diye konuştu.
Sabah gün ağarmadan kuyruklarda beklemek
Konuşmasında vize mağduriyetlerinden örnekler veren TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu şunları söyledi:
“Örneğin Denizli’den bir iş adamımız, vize başvurularında konsolosluk tarafından talep edilen belgeleri şikâyet ediyor. Banka hesap cüzdanlarından, kredi kartı fotokopilerine, ev tapularından, otomobil ruhsatına kadar birçok kişisel belgeyi Konsolosluğa sorgusuz sualsiz sunmanın, ticari gizliliğin ötesinde, kişisel gizliliği ihlal ettiğinden yakınıyor. Benzer şekilde İzmir’den bir vatandaşımız Schengen vizesi için talep edilen belgelerin çokluğundan dolayı artık Avrupa’ya seyahat etmediğini söylüyor. Adana’dan bir iş adamı ise, yurtdışına çıkabilmek için iş yaptığınız veya iş yapacağınız Avrupalı firmadan alınması gereken davetiye mektubunu “aşağılayıcı” olarak nitelendiriyor; ve soruyor: “Vize ile o ülkeye gittiğiniz zaman size davetiye gönderen o firma ile masada pazarlık yapıyorsunuz. Ya o davet mektubunu göndermezse? Nasıl giderseniz pazarlığa? Peki ya akademik çevreler? Ankara’dan bir öğrenci Erasmus bursu kazanmış olmasına rağmen gideceği ülkenin Konsolosluğu tarafından istenilen seyahat ve sağlık sigortasının çok masraflı olması nedeniyle, kabul aldığı üniversiteye gitmekten vazgeçtiğini belirtiyor ve “vize benim eğitim hakkımı engelliyor” diyor öğrencimiz. İstanbul’da bir üniversitede AB projesi yürüten bir akademisyen ise, bazı Schengen ülkelerine yeşil pasaportu ile vizesiz girebilirken, bazılarına neden giremediğini soruyor. Yozgat’tan bir ev hanımı ise başından geçen bir hikâyesini paylaşıyor vize şikâyet hattı ile. Vize başvurusu yapmak için 600 km. Yol yaptığını, 3 günlük yol, konaklama masrafı olduğunu söylüyor. Bir de üzerine vize talebi reddedilince yıkıldığını belirtiyor. Vize talebi reddedildiği için AB ülkelerinde yaşayan aile, akraba ve arkadaşlarını yıllardır göremeyenler; Düğün, cenaze, mezuniyet gibi bir daha tekrarı mümkün olmayan olayları vize başvurusunda yaşadıkları sorunlar nedeniyle kaçıranlar; Vize almak için sabah gün ağarmadan kuyrukta beklemek zorunda kalanlar.”
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, vize şikâyet hattı projesinin bundan sonraki ayağını ise yakın zamanda Brüksel’de gerçekleştirecek toplantı oluşturduğunu ifade etti.
Hukuka saygınız varsa kaldırın
İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ise konuşmasında kendisini kaşını, gözünü çatarak dinleyen yabancı temsilcilere seslendiğini belirterek, Türkiye AB ortaklık anlaşması ve katma protokol yanında ortaklık konseyi kararlarının en üst düzeyde hukuk sistemi olduğuna işaret ederek, ”Sizin Komisyonda veya Konseyde alacağınız Shengen düzenlemelerinin Türk Ortaklık Anlaşmasına uygun olması şarttır. O bakımdan Shengen düzenlemeleriniz eğer ortaklık anlaşmasını ihlal ediyorsa bunu da bir zahmet hukuka saygınız varsa kaldırmanız gerekir” dedi.
Toplantıya katılan European Citizen Action Service (ECAS) Direktörü Tony Venables de AB’nin Türklere uyguladığı vize şartını kaldırması halinde Türk kamuoyunun AB’ye bakışında çok büyük farklılık olacağını, bu konuda gerçekleştirilecek iyileşmenin Türkiye ile AB arasında büyük bir iyileşmeyi de beraberinde getireceğine vurgu yaptı.
Kitap Tanıtımı
1.Kitap; Ceza Muhakemesi Hukuku
Başlık: Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in “Ceza Muhakemesi Hukuku” adlı eseri yayımlandı.
Metin: Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in Prof. Dr. Hakan Hakeri ile birlikte hazırladığı “Ceza Muhakemesi Hukuku” eserinin 3. basısı yayımlanmıştır. Ceza muhkakemesi hukuku konularının tek bir ciltte toplandığı bu eserde, konulara ilişkin güncel Yargıtay kararlarına da yer verilmiştir.
2.Kitap; YÜHFD Cilt VI/2
Başlık: Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nin “Tıp Alanında Karşılaştırmalı Güncel Özel Hukuk ve Ceza Hukuku Sorunları Sempozyumu” Özel Sayısı yayımlanmıştır.
Metin:Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nin “Tıp Alanında Karşılaştırmalı Güncel Özel Hukuk ve Ceza Hukuku Sorunları Sempozyumu” özel sayısı yayımlanmıştır. Dergimizin bu özel sayısında, 26-29 Nisan 2009 tarihinde, Yeditepe Üniversitesi ve Bielefeld Üniversitesi’nin ortaklaşa gerçekleştirmiş olduğu “Tıp Alanında Karşılaştırmalı Güncel Özel Hukuk ve Ceza Hukuku Sorunları Sempozyumu” başlıklı sempozyumda sunulan tebliğlere yer verilmiştir.
İÇİNDEKİLER:
ÖZEL HUKUK AÇISINDAN TIBBİ MÜDAHALEYE RIZA BEYANI, BUNA İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI
Prof. Dr. Abdülkadir Arpacı
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
DOKTORUN SORUMLULUĞU BAĞLAMINDA HASTANIN DOKTOR TARAFINDAN AYDINLATILMASI VE BUNUN HASTANIN RIZASIYLA İLİŞKİSİ HAKKINDA DÜŞÜNCELER
Prof. Dr. Wolfgang Oehler
Bielefeld Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İTALYA’DA HEKİMLERİN SORUMLULUĞU VE “CONSENSO INFORMATO” (BİLGİLENDİRİLMİŞ RIZA)
Dott. Fabio Massimo Scaramuzzino
Bielefeld Üniversitesi Hukuk Fakültesi
ÖZEL HASTANELERDE HUKUKİ SORUNLAR VE SORUMLULUKLAR
Yrd. Doç. Dr. Yahya Deryal
Karadeniz Teknik Üniversitesi İİBF
GENEL SAĞLIK SİGORTASI: KAPSAM, PRİMLER, YARDIMLARA HAK KAZANMA KOŞULLARI
Yrd. Doç. Dr. Hediye Ergin
Marmara Üniversitesi İİBF
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
GENEL SAĞLIK SİGORTASI AÇISINDAN YENİ SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Prof. Dr. Ali Rıza Okur
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
TÜRKİYE’DE SAĞLIK HUKUKU – TIP HUKUKU
Prof. Dr. Hakan Hakeri
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi
HUKUKİ KURUM RIZANIN, TIP CEZA HUKUKUNDA GEÇERLİ OLARAK KURULMASI
Gülsün Ayhan Aygörmez, LL.M.
Bielefeld Üniversitesi Hukuk Fakültesi
TÜRK CEZA KANUNU AÇISINDAN ÇOCUK DÜŞÜRTME VE DÜŞÜRME SUÇLARI
Prof. Dr. Yener Ünver
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
HEKİMLER TARAFINDAN TUTUKLU VEYA HÜKÜMLÜLERE TIBBİ OLMAYAN NEDENLERLE ZORLA İLAÇ VERME
Doç. Dr. Özlem Yenerer Çakmut
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
COLUMBİA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ (COLUMBIA UNIVERSITY SCHOOL OF LAW)’un yayın organında Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ile yapılan mülakat
HALUK KABAALIOGLU: LIFE LESSONS
Haluk Kabaalioglu LL.M. ’73, Yeditepe University Faculty of Law dean, believes that teaching a new generation of legal minds holds benefits for both students and instructors BY JOY Y. WANG
Yeditepe University Faculty of Law dean Haluk Kabaalioglu LL.M. ’73
In Turkey, students interested in law are able to begin legal training directly
after graduating high school. For Yeditepe University Faculty of Law dean
Haluk Kabaalioglu LL.M. ’73, that practice brings notable advantages. “Being with young people makes you feel younger,” he explains, adding quickly, “Except when you encounter a mirror.” Fortunately, the easy-going Kabaalioglu likes to stay connected with his youthful scholars. When the dean sees students waiting at the bus stop, he has been known to ride by and offer to drive them home.
Kabaalioglu, a veteran policy advisor who also attended Columbia University’s School of International and Public Affairs, possesses teaching credentials that rival his legal expertise. Prior to joining Yeditepe in 2002, he taught at three different Turkish universities—Marmara, Istanbul, and Baziçi—and at more than 60 universities abroad. In 1987, Kabaalioglu founded the European Community Institute at Marmara University and served as director for its first eight years. He was also the president of Lefke European University in the Turkish republic of Northern Cyprus.
As an instructor, Kabaalioglu is not limited to teaching in academic classrooms. He directed seminars in Baku, Azerbaijan, on the model law and conventions prepared by the United Nations Commission on International Trade Law.
Kabaalioglu’s fondness for academia is well reflected in his own background. After attending high school in California, he completed his law degree at Istanbul University and subsequently received his L.L.M. from Columbia Law School. Kabaalioglu then spent time studying at the University of Pennsylvania and The Hague Academy of International Law before receiving a second master’s in Brussels.
The Fulbright Program took note of the scholar in 1984, after Kabaalioglu earned a Ph.D. from Istanbul University, and selected him to be a senior scholar at the University of Virginia School of Law. In 1989, he studied in Florence as a Jean Monnet Fellow at the European University Institute.
In addition to his current duties as dean of Yeditepe’s Faculty of Law, Kabaalioglu serves as the president of the Economic Development Foundation (IKV), a nongovernmental organization that represents Turkish business. Prior to taking on the title, he served on the board for more than 12 years. His involvement with IKV continues to be on a pro bono basis.
For the last few decades, there has been one cause for which Kabaalioglu remains a staunch advocate: Turkey’s full accession into the European Union. Kabaalioglu described the situation in no uncertain terms in a 2007 interview: “The only and the natural result of the Turkey-EU relationship must be accession, and anything less than that would not be acceptable for Turkey.”
Photographed by Kayso dergisi Mayis-Haziran 2009
İKV Başkanı Kabaalioğlu Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği Yönetim Kurulu’nda
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği’nin (European Law Faculties Association-ELFA) Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi.
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği’nin (European Law Faculties Association-ELFA) Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi.
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği’nin (European Law Faculties Association-ELFA) Slovenya’nın başkenti Ljubljana’da yapılan ve Slovenya Cumhurbaşkanı Danilo Turk’un açış konuşmasıyla başlayan toplantıda Birliğin Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi. Prof. Kabaalioğlu, toplam oyların %80’ini alarak ve İngiliz rakibini büyük farkla geride bırakarak getirildi. ELFA Yönetim Kurulu’na her yıl tek bir yeni üye seçiliyor.
Üçyüzden fazla Avrupa hukuk fakültesini üye olarak bünyesinde bulunduran ELFA, Avrupa Komisyonu’nun danıştığı en ciddi sivil toplum kuruluşlarından biri olup AB’nin hukuki işleyişinin desteklenmesi bakımından çok önemli bir role sahip. Özellikle Lizbon Antlaşması sonrası dönemde AB’nin yaşadığı yasal sorunlar ve Türkiye’nin müzakere süreci göz önüne alındığında Prof.Dr. Halûk Kabaalioğlu’nun üstleneceği değerli görev daha da büyük bir anlam kazanıyor.
Kabaalioglu, hukuk ogrenimini Istanbul, Columbia, Bruksel ve Pennsylvania Universiteleri Hukuk Fakultelerinde tamamladi. Marmara Universitesi AB Hukuku Enstitusunun 1987-1995 yillari arasinda kurucu mudurlugunu ustlendi. Lefke Avrupa Universitesi Rektorlugu de yapan Kabaalioglu Virginia Universitesi Hukuk Fakultesinde Fulbright profesoru olarak, Floransa da Avrupa Universite Enstitusunde Jean Monnet fellow olarak birer yil gorev yapti. 2002 yılından bu yana Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu aynı zamanda 2007 yılından beri İKV Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütüyor.
Haber için tıklayınız.
Hukuk Fakültesi Dekanı 22 Şubat 2010 da Istanbul Hilton Otelinde düzenlenen Eurochambers Affiliated members Committee Toplantısında oturum başkanlığı yaptı.
TOBB Yönetim Kurulu BaşkanI Rıfat Hisarcıklıoğlu, Eurochambers Başkanı Alessandro Barberis ve Başbakan yardımcısı Ali Babacan’ın açış konuşmalarından sonra “Ekonomik Kriz, Lizbon antlaşması ve AB Genişlemesinin Geleceği” konulu panelin moderatörlüğünü yaptı.
Avrupa Komisyonu Türkiye masası ve Genişleme Stratejisi uzmanı Miltiades Economides, Avrupa Parlamentosu üyesi Marietje Schaake, TC Merkez Bankası eski Başkanı Süreyya Serdengeçti ve TEPAV Başkanı Prof.Dr. Güven Sak’ın konuşmacı olarak yer aldığı panelde Komisyon temsilcisi Economides’in “Türk Hükümeti yasa tasarıları hazırlarken Avrupa Komisyonu’na danışmalı” vb şeklindeki yorumları üzerine Kabaalioğlu, AB nin 1996 dan bu yana gümrük birliği gerçekleştirdiği Türkiye’yi dikkate almadan başka ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yaptığını, danışma mekanizması ötesinde bu anlaşma müzakereleri için ortak pozisyon belirlenmeden önce Türkiye’nin de karar mekanizmasında yer alması gerektiğini, bu olmazsa Türkiye ve AB nin o ülkeyle paralel müzakereler yapmaları gerektiğini ve her iki anlaşmanın aynı anda imzalanması ve aynı anda yürürlüğe girmesi gerektiğini vurguladı.
İrlanda’nın Ankara Büyükelçisi Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu’nu ziyaret etti.
Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ile IKV tarafından düzenlenen Dünya Ticaret Örgütü konulu seminerin açış konuşmasını yaptı.
BURSA (İHA) – Siyasiler arasında son dönemde yaşanan tartışmaların bir an önce terk edilmesi gerektiğini söyleyen sanayiciler, hükümetin ekonomiye odaklanmasını istedi. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) ile İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) tarafından ‘Dünya ticaret sistemi, Dünya Ticaret Örgütü kuralları ve Türkiye’ konulu bir toplantı düzenlendi. Dünya Ticaret Örgütü nezdinde Türkiye daimi temsilcisi Büyükelçi Bozkurt Aran’ın onur konuğu olarak katılığı toplantı öncesinde basın mensuplarının sorularını cevaplayan BTSO Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, Türkiye’nin ihracat konusunda en önde gelen şehri Bursa’da dış ticaretle uğraşan sanayicilere yardımcı olmak için toplantıyı organize ettiklerini söyledi. 2010 yılını ekonomi açısından değerlendiren Celal Sönmez, her zaman bardağın dolu tarafına baktıklarını ifade etti. 2010 yılının 2009′a göre kesinlikle daha iyi olacağını düşündüğünü belirten Sönmez, “Son yaşananlarla Avrupa Birliği’nin ne kadar şeffaf olursa olsun bazı şeyleri gizlediğini gördük. Birden bire Yunanistan krizi patladı. Arkasından İspanya, Portekiz, İrlanda, hatta İtalya’dan bahsediliyor. Ama bunların da çözülebilecek sıkıntılar olduğuna inanıyorum. Çünkü AB bu konuda oldukça güçlü bir kurumdur. 2010′un Türkiye açısından ihracatının arttığı, dış ilişkilerinin geliştiği, ihracatçı imalatçıların işlerinin arttığı bir yıl olacağını düşünüyorum. Ama, ‘Bir anda her şeyin düzeleceği, zıplayacağı bir yıl olacak’ diyemem” ifadelerini kullandı.
İKV Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaailoğlu ise global krizin Türkiye’de de etkili olduğunu, değişik sektörlerin üretimlerinde düşüşler yaşandığını hatırlattı. Bunun ihracata yansıdığını ama her şeye rağmen 100 milyar dolar sınırının aşıldığını vurgulayan Kabaalioğlu, “Son eğilimler ihracattaki artış temposunun yoğunlaştığını gösteriyor. O bakımdan ileriye olumlu bakmak gerekir. Avrupa piyasalarında da çok ciddi düzelme olduğu söylenemez. Bunlara rağmen siyasi tansiyonun yüksek olması sanayi ve ticaret hayatına faydalı olmaz. Sanayi ve ticaret alemi, Türk sanayisinin büyük hamlelerinin gölgelenmeden ilerlemesini ister. O bakımdan siyasilerimizin birtakım çatışma içerisinde olmamasını temenni ediyorum. Bunlar arkada bırakılmalı ve Türkiye’nin ileriye dönük çalışmalarına yoğunluk verilmelidir” şeklinde konuştu.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yeni bir yayın.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin bu yeni yayını, 30 Ağustos-1 Eylül 2007 tarihleri arasında Würzburg’da Julius-Maximilians Üniversitesi’nde yapılan ilk “Alman-Türk Karşılaştırmalı Ceza Hukuku Sempozyumu”nda sunulan tebliğleri içermektedir. Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver ve Würzburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Dr. Eric Hilgendorf tarafından yayına hazırlanan bu kitapta, AİHM’nin kararlarının Alman ceza hukukuna etkisi, Türk ceza hukukunun tarihi gelişimi, Yeni Türk Ceza Kanunu’nun düzenlemeleri, İnternet ceza hukuku alanındaki değişiklikler, AB’ndeki çevre ceza hukukundaki asgari standartlar, Alman ceza hukuku biliminin 1975’ten 2005 yılına kadarki gelişimi, dijital çağda özel yaşamın korunması, din ve vicdan özgürlüğü, şeref saikiyle insan öldürme ve Türk ceza hukukunun Avrupa hukuku ile ilişkisi irdelenmiştir. Bu sempozyum serisinin diğer kitapları da en kısa sürede içinde Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi yayını olarak okuyuculara sunulacaktır.
Hukuk Fakültesi Dekanı ve İKV Başkanı Kabaalioğlu, Dışişleri Bakanı Sayın Prof.Dr. Ahmet Davudoğlu’nun verdiği resepsiyona katıldı.
Yurt dışındaki tüm T.C. Büyükelçilerinin Ankara’da olması nedeniyle Dışişleri Bakanı Sayın Davudoğlu’nun verdiği resepsiyona katılan Dekan Prof.Dr. Haluk Kabaalioğlu, sayın bakana Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve İKV nin vize konusundaki çalışmalarını ve Adalet Divanı kararları çerçevesinde 1973 de yürürlüğe giren Katma Protokol ile öngörülen standstill hükmü uyarınca o tarihte 12 üye Develtte yürürlükte olan mevzuatı araştırdıklarını ve diğer çalışmaları anlatttı. Bu arada değişik başkentlerde görev yapan Büyükelçilerle görüş alışverişinde bulunuldu.
Fotoğrafta Prof Dr Haluk Kabaalioğlu, Türkiye’nin AB Nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Sayın Selim Kuneralp ile..
Univ. Asst. Mag.Dr. Suzan Topal Gökçeli Viyana Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yapılan bir törenle Hukuk Doktorası diplomasını aldı.
Avusturya Cumhurbaşkanlığına bağlı Hukuk Enstitüsü yanında Viyana Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Hukuku Enstitüsünde araştırmalar yapmakta olan Suzan Topal Gökçeli Üniversitede yapılan bir törenle Hukuk Doktorası diplomasını aldı. Topal-Gökçeli bazı projelerde ve derslerde Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde de görev yapacak. Avrupa Enstitüsü Direktörü Prof.Dr. Weiss’ın da bu çalışmalarda yer alacağı bilidiriliyor.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in 3 yeni eseri yayınlandı.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in, “Ceza Muhakemesi Hukuku” adlı eserinin ikinci cildi yayınlanmıştır. Prof. Dr. Hakan Hakeri ile birlikte hazırlanan eserin bu cildinde, ceza muhakemesinin yürüyüşü, özel muhakeme usulleri ve kanun yolları başlıklı konular yer almıştır.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in, Prof. Dr. Kayıhan İçel ve Prof. Dr. Hakan Hakeri ile birlikte hazırladıkları “ Karşılaştırmalı Ceza Hukuku Yasaları” adlı eserin 6. basısı yayınlanmıştır. Bu eserde, temel ceza hukuku mevzuatı yanında, ceza hukuku uygulamamızda en çok başvurulan “ceza hukuku yan yasalarına” na da yer verilmiştir. Değişik ülkelerin ceza hukuku alanındaki mevzuatına yapılan atıfların da yer aldığı eser, hem teorik çalışmalar yapan hem de uygulamaya yönelik çalışmalar yapan ceza hukukçuları için yararlı ve önemli bir kaynak niteliğindedir.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Yener Ünver’in, Prof. Dr. Kayıhan İçel ile birlikte hazırladıkları “Kitle Haberleşme Hukuku” adlı eserin 8. basısı yayınlanmıştır. Kitle haberleşmesini düzenleyen mevzuatta meydana gelen en son değişikliklerin yer aldığı kitap içerisinde, kitle haberleşmesine ve kitle haberleşme hukukuna ilişkin genel bilgiler yanında, haberleşme özgürlüğü, basın rejimi, radyo-televizyon rejimi, sinema-video rejimi ve internet rejimiyle ilgili konulara ve bu konularla ilgili güncel yargı kararlarına ayrıntılı bir biçimde yer verilmiştir.
ÜNİVERSİTELERARASI GENÇ CEZA HUKUKÇULARI KONGRE SERİSİ No: 2 (Ceza Muhakemesi Hukuku) – 19.03.2010
24.03.2010 günü Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı Av. Adnan Türkkan’ın konuşmacı olarak katılacağı “Futbol Hukuku Yargılaması” konulu bir konferans düzenlenecektir. – 24.03.2010
“AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU & ULUSLARARASI HUKUK” Sertifika Programı – 14.06.2010 09:30
Hukuk Fakültesi Semineri – 23.06.2010
Hukuk Fakültesi Semineri “COMPARATIVE FREE EXPRESSION” – 28.06.2010
Hukuk Fakültesi Amerika Yaz Okulu “AMERICAN LAW SUMMER SCHOOL” – 12.07.2010
Üniversitelerarası III. Genç Ceza Hukukçuları Kongresi: Ceza Hukuku Özel Hükümler – 14.10.2010